Skip to main content
Tag

edebiyat

Açıl Susam Açıl

Yazar: Sayı 09 | Ekim 2009 No Comments

Bu yazıda, son dönemde gündeme gelen “Kürt ve Ermeni Açılımı” tartışmaları  değerlendiriliyor ve sürecin Türkiye’nin demokratikleşmesi adına samimiyetle ele alınması çağrısı yapılıyor. Bu süreçte herkesin payına düşen vicdanının dilini duymak ve insan onurunun hayrına elini taşın altına koymak. Verilecek mücadele ise yürekten yüreğe, ruhtan ruha bir patikada ilerlemeyi gerektiriyor.

Devamını Okuyun

Evin Gündüzü, Evin Gecesi

Yazar: Sayı 08 | Haziran 2009 No Comments

Evin Gündüzü

Güneş ışınlarının tülleri saydamlaştırdığı anda, içindeki kurulu saatin zilini duymuşcasına uyanıverdi yaşlı kadın. Bir de adını çıkarmışlardı ‘Sabahın kör karanlığında uyanır’ diye. Tam tersi, günün ilk ışığını hisseder hissetmez uyanıyordu aslında. Saate değil, ışığa bağlıydı onun yaşamındaki sabah başlangıçları. Başkaları bu ilk ışığı algılayamıyorsa o ne yapsındı. 

Devamını Okuyun

Baharda

Yazar: Sayı 07 | Mart 2009 No Comments

Belki de her şey bu havanın yüzündendi. Üniversiteye gitmek üzere koyulmuştu yola. Adımları otomatikleşmiş bir düzende o bildik rotada kendince ilerliyordu. Derken köşeyi döndü ve bahara çarptı. Dalında yeni açmış çiçekleri, tatlı güneş ışınlarına karşı mayışmış kedileri, ışıltılı denizde bata çıka ilerleyen balıkçı teknelerini, her şeyi aynı anda fark etti. Baharı her hücresinde bildi. Derken köşeyi dönünce mevsimin müdavim çiçekleri alacalı bir selama durdular. “Adaların mimoza” bir yanda, “Mor sümbüle gel” diğer yanda. Kırlardan koparılmış kılıklı papatyaların sevimli cazibesindense bahsetmeyelim bile.

Devamını Okuyun

Türkiye’de Yahudi Olmak:

Yazar: Sayı 07 | Mart 2009 No Comments

Beki Luiza Bahar, 1926’da İstanbul’da doğdu. 11 yaşındayken ailesiyle birlikte Ankara’ya yerleşti. T.E.D. Ankara Koleji’ni bitirdi. 1948 yılında evlendi. Üç çocuğu oldu. 1980 yılında ailece İstanbul’a taşındılar; halen İstanbul’da yaşıyor.
Şair, araştırmacı ve oyun yazarı olan Beki Bahar’ın ilk yazısı 1958’de Haftanın Sesi’nde, ilk şiiri 1959’da Varlık Yeni Şiirler Antolojisi’nde, ilk öyküsü 1964’de Çağdaş dergisinde yayımlandı. İlk oyunu Alabora, 1970’de Ankara Devlet Tiyatrosu Yeni Sahne’de sergilendi. Pek çok dergide ve gazetede (Şalom, Eflatun, Tiryaki, Göztepe, vb.) denemeleri, araştırma yazıları, gezi notları, şiirleri ve tiyatro eserleri yayımlandı. Kendisinin ayrıca, şiir, oyun ve araştırma kitapları da bulunuyor.
Yaptığımız söyleşide, Beki Bahar’ın hayat hikâyesinden yola çıkarak, Türkiye’de Yahudi bir kadın olma deneyimini nasıl yaşadığı ve bu deneyimin tarihsel olarak nasıl şekillendiği üzerine konuştuk.

Devamını Okuyun

Kadın Destanı Olur Mu?

Yazar: Sayı 06 | Ekim 2008 No Comments

Jale Parla’nın 8 Mart etkinlikleri çerçevesinde Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü’nin daveti üzerine verdiği tebliğin kısaltılmamış versiyonu olan bu yazı başlığındaki soruyu temel alarak hem feminist edebiyat eleştirisi yapıyor hem de feminist eleştirinin bazı sorunsallarını masaya yatırıyor. Soru şu: Kadın destanı olur mu? Bu soruyu ve bu soru temelinden yükselen başka soruları feminist eleştirinin imkânlarıyla geliştiren bu metin Ayla Kutlu’nın Kadın Destanı ve Latife Tekin’in Muinar’ı üzerinden tartışıyor.

Devamını Okuyun

Adaletle Maceralar

Yazar: Sayı 06 | Ekim 2008 No Comments

Çocukluğun benzersiz imgelem dünyasında pek çok büyülü eşleşme yaşanır. Dünyayı kendine göre kurar da sonra gerçeği karşısında bakakalır çocuk. Sorabilse “Yetişkin olmak bu mu?” diyecektir belki, “sahi, siz neye yetişmiş oldunuz?” diye ekleyecektir muzipçe. Ama uğraşmaya değer bulmaz; pek yalan bulduğu dünya gerçeğine karşı kendi hayal hakikatine sığınır, büyüyünceye kadar.

Devamını Okuyun

12 Mart’ta Aşkın Sağı Solu: Yarın Yarın ve Sancı’da Eril Bakış*

Yazar: Sayı 05 | Haziran 2008 No Comments

Bu makalede Laura Mulvey’in 1975’te ünlü sinema dergisi Screen’de yayımladığı ve feminist sinema eleştirisinde önemli bir adım olarak kabul edilen “Görsel Haz ve Anlatı Sineması” başlıklı yazısında ortaya attığı eril bakış kavramı kullanılarak iki 12 Mart romanı incelenmektedir. Mulvey’in bu yazısında kıyasıya eleştirdiği bakma hiyerarşilerini Pınar Kür’ün 1976’da yayımlanan ilk romanı Yarın Yarın ile Emine Işınsu (Öksüz)’nun 1974’te yayımlanan romanı Sancı’dan yola çıkarak ele aldığımızda, 12 Mart’ın politik kamplaşma ve çatışma ortamında yazılan bu iki anlatıda erkek roman kişilerinin bakış konusunda bir yetkinlik ile donatıldığını görürüz. Bu yetkinlik, tıpkı Mulvey’in öngördüğü gibi, seyredilen kadının değersizleştirilmesi, cezalandırılması, kurtarılması veya fetişe dönüştürülerek tehlikelerinden arındırılması üzerine kurulu bir bakma konumu yaratmaktadır. Yarın Yarın ve Sancı, bireylerin kişisel mutlulukları ile ideolojik adanmışlıkları arasında yaşadıkları gerilimden hareketle, birey olmanın anlamını sorgular ve bu sorgulamada aşkın yerini tartışırlar. Her iki romanda da olayların akışını belirleyen, öyküye istekleri ve edimleri ile yön veren erkek karakterler ve benliklerini yaşamlarındaki erkeklerin bakışlarına ve arzularına teslim eden kadın karakterler bulunmaktadır. Yarın Yarın ve Sancı’nın kadınların bakışın öznesi de olabileceklerini bir anıştırma ile geçiştirmeleri ve her iki romanın sonunda bu tip kadınların içine düştüğü derin mutsuzluk ve acizlik, eril bakışın üstünlüğünü vurgular. Bu makale, eril bakışın yetkinliği ve üstünlüğü tartışmasından yola çıkarak, farklı politik görüşlere mensup iki kadın yazar tarafından yazılan Yarın Yarın ve Sancı’da kadınların erkeklerin gözünden nasıl kaydedildiğini incelemeyi, kadınların bakış hiyerarşisindeki yerlerini tanımlamayı ve bu anlatılardan toplumsal cinsiyet rollerine içkin güç dinamiklerini belirginleştiren ipuçları yakalamayı amaçlamaktadır.

Devamını Okuyun

Şiir, Kadın ve Dil

Yazar: Sayı 05 | Haziran 2008 No Comments

Şair ilk kitabı Rüzgâr Dolu Konaklar’da,

Mavi dövmeleri

Ve bitmek bilmez yasların çürük izleriyle

Durup ateşe bakıyorlar

Rüzgâr estiğinde hepsi ürperiyor

ğüsleri değiyor toprağa… diye anlatıyordu kadınları

O ilk kitaptan bugüne uzun zaman geçti, başka kitaplar, başka şiirler ve o başka şiirlerden başka kadınlar geçti.

Tanrı Görmesin Harflerimi, Onun Çölünde, Ayın Büyüttüğü Oğullar kitaplarında, çocuk, tanrıça, eş, şair, anne, ölüm, kız, kız kardeş ve tanrının duvarında bir harf oldu kadınlar.

Hangi surette olursa olsunlar, o kadınlar hem bu andan ve bu yerden seslenen, hem de çok uzak bir başlangıçtan bilgece fısıldayan kadınlardı.

Geçtiğimiz günlerde son kitabı İbrahim’in Beni Terketmesi gelince, Hacer’den bir sesleniş aradık dizelerde. Duyduğumuz dinsel olmaktan uzak bir ayinin ritmi oldu, aracısız bir hac, kendine ait bir miraç…

Gece bir sesin çağırdığı kadın

ğe çekilmek için yürüdüğünde

Onu ezecek olan dişleridir zamanın

Onu ezecek olan duanın ve tapınmanın

Yaklaştırdığı Tanrıdır

Bejan Matur’la şiir, kadın, dil ve militarizm üzerine konuştuk.

 

 

Devamını Okuyun

Yalnızca

Yazar: Sayı 05 | Haziran 2008 No Comments

Sözcükleri soyut ve somut diye ayırmayı öğrendik dilbilgisi derslerinde. Nedense gözle görülen, elle tutulan nesnelerin adı denen somut sözcüklere hemen "masa" örneği verilirdi hep. Bir de ayrılmaz ikilisi "sandalye". Soyut olanların o bildik tanımında ise "duygu ve düşünceleri anlatan sözcüklerin adıdır" denilirdi, yalnızlık gibi örneğin.

Devamını Okuyun

Şerefine İstanbul

Yazar: Sayı 04 | Ekim 2007 No Comments

“Öyle mıncır mıncır tabağındakilerle oynaşarak, peçeteleri konfeti yaparak geçmez bu hayat…”
Sigara katranı sesiyle böyle buyurdu masanın karşısındaki kadın. Kaçın kurası kadın. Zamansızdı ifadesi, mürdüm rengine boyalı dudakları, kalın sürmeli gözleri, pırltılarla ve tabaka tabaka boyaylı kaplı cildiyle her çağa ait olabilirdi. Kimseye müdana etmemekle kazanılmış tek kişilik bir özgürlüğe sahipti ne de olsa. Yıllanmış yalnızlığına kimseleri buyur edemeyecek kadar bencil, ölüme yakın duran yanıyla da hayata fazlasıyla sakildi.

Devamını Okuyun