Geçtiğimiz günlerde gazetelerde şöyle bir haber yayımlandı: “Açıköğretim Fakültesi Jandarma ve Polis Önlisans Meslek Eğitimi programında çıkan final sorularından birisi şu idi: “Aşağıdakilerden hangisi kadına özgü bir davranış olarak kabul edilir? (a) Çokbilmişlik; (b) Baskıcılık; (c) Konuşkanlık; (d) Mantıksal düşünme ve (e) Kendine güvenme.” Cevap anahtarına göre sorunun yanıtı, (c) şıkkı yani “Konuşkanlık.” Bu soru gündelik hayattaki cinsiyetçi önyargıların yazıya dökülmüş hali. Böyle bir sınavda değil de bir magazin programında konuklara sorulsa belki anaakım medya için “haber” değeri olmayacaktı. Konu anaakım medyaya Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun açıklamasının ardından taşındı: “Yanlış anlamalara neden olacak bu tür soruların, sorular arasında yer almaması hususunda gerekli hassasiyetin gösterilmesini rica ederim." Yapılan bu müdahalenin işe yarayıp yaramayacağı ve Nimet Çubukçu’nun Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı iken cinsiyetçilik ile ne kadar mücadele ettiği bir yana, bu sorunun “polis ve jandarma eğitimi” bağlamında gündeme gelmiş olması oldukça düşündürücü. Erkek egemen bir kurumun adaylarına sorulan bu soru, buzdağının yalnızca görünen kısmı.
Sayı 08 – Haziran 2009
Evin Gündüzü
Güneş ışınlarının tülleri saydamlaştırdığı anda, içindeki kurulu saatin zilini duymuşcasına uyanıverdi yaşlı kadın. Bir de adını çıkarmışlardı ‘Sabahın kör karanlığında uyanır’ diye. Tam tersi, günün ilk ışığını hisseder hissetmez uyanıyordu aslında. Saate değil, ışığa bağlıydı onun yaşamındaki sabah başlangıçları. Başkaları bu ilk ışığı algılayamıyorsa o ne yapsındı.
Novamed grevini örgütleyen kadınlardan Ayşegül Meydan ve Nuran Tüzün ile eylem sürecini ve sonrasını konuştuk. Söyleşide Novamed içinde kadınların yeni koşullarını ve örgütlenmeyi merkeze aldık. Kadınların uzun soluklu mücadelesi sonucunda hem neler kazanıldığını, hem de eylemi yapan kadınlar olarak eylemden sonra iş yerindeki konumlarının nasıl olduğunu ve eylemin onlara neler “kazandırdığını” konuştuk. Novamed’li kadınlar grev sürecinde başarılı oldular, ama mücadeleleri henüz bitmedi; çünkü sendika, fabrika içinde yeterli çoğunluğa ulaşamaz ise 2010 yılında yapılacak sözleşme yenilemesinde tüm sendikalı kadınların iş akdi feshedilebilir.
Ekonomik kriz ile birlikte neoliberal sistemin sorunları daha da yakıcı yaşanmaya başladı. İş güvencesinin olmadığı, insanların çok düşük ücretlerle emek yoğun işlerde uzun saatler boyunca çalıştırıldığı bu dönemde sendikaların güçlü bir varlık göstermesi çok önemli. İstihdama katılan kadınların sayısı gün geçtikçe artarken sendikal politikaların feminist bir bakış açısı ile oluşturulması oldukça önemli. Sendika yönetimindeki az sayıda kadından biri olan Hava-İş Sendikası Genel Başkan Yardımcısı Eylem Ateş ile sendika yapılanmalarındaki sorunlar, sendikalarda kadınların sorunlarının ne derece gündem yapıldığı ve kriz karşısında sendikalı kadınlar ile feminist kadınlar arasındaki dayanışmayı konuştuk.
Sendikal Örgütlenme Bunalımı ve Türkiye’deki Durum kitabının yazarı Betül Urhan ile Türkiye’de sendikal yapıların temel sorunları, sendikaların toplumsal tabanlarını kaybetmelerinin nedenleri üzerinden geleneksel sendika yapısının tıkandığı noktaları ve bu bağlamda sendikaların alması gereken önlemleri konuştuk. Betül Urhan’a göre sendikaların şeffaflık, demokrasi, katılımcılık ve cinsiyet eşitliği ile ilgili kendi içlerindeki sorunlara bir an önce yanıt oluşturmaları gerekiyor.
“Yoksul Olma Özgürlüğü ya da Küresel Kapitalizme Dair Feminist Bir Teoriye Neden İhtiyacımız Var?” başlıklı yazı, Anna Tsing’in 2-4 Temmuz 2007 tarihlerinde Manchester Üniversitesi’nde yapılan “Poverty and Capital” başlıklı konferansta sunduğu tebliğin yazılı metni. Konuşmada, Oregon’da (ABD) mantar toplayıcıları arasında yaptığı etnografik çalışma anlatılıyor. Oregon’da yaban mantarı toplayıcılarının çoğunluğunu ABD-Hindiçin Savaşı’na bir şekilde katılmış olan insanlar oluşturuyor ve bu insanlar akrabalık bağları aracılığıyla işgücüne eklemleniyorlar. Anna Tsing, bu noktalardan hareketle, arz zinciri kapitalizminin, emeğin ve sermayenin harekete geçirildiği kültürel ve ekonomik nişler sayesinde örgütlendiğini söylüyor. Dolayısıyla, Tsing, küresel kapitalizmi anlarken kültürün de ekonomi ile birlikte analitik bir çerçeve olarak ele alınması gerektiğini, bunun için de küresel kapitalizme dair feminist teoriye ihtiyaç duyulduğunu öne sürüyor.
Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözüm olanakları tartışılırken cinsiyetçilikle kendini besleyen militarist yapının geriletilmesinde ve barışın toplumsal olarak inşa edilmesinde feministler olarak nasıl bir rol oynayabiliriz? Savaşa ve militarizme, doğamız gereği barışçıl olan kadınlar olarak değil de Türkiye’de yaşanan savaşı göç, tecavüz, şiddet ve ölüm olarak tecrübe eden kadınlar olarak karşı çıktığımızı ve çıkmamız gerektiğini nasıl daha yüksek sesle dillendirebiliriz? Bu sorulara yanıt ararken feminist akademisyen ve barış aktivisti Nazan Üstündağ ile son dönem yürütülen tartışmalar ekseninde barış sürecinde muhalif hareketlerin ve kadınların rolü üzerine bir söyleşi yaptık. Bu söyleşinin kadınlar arasında yürütülen tartışmalara katkı sunmasını umuyoruz.