Bu aralar yapamadıklarımı düşünüyorum. Kalabalıklar içinde bir an köksüz, ayrıksı bir ot gibi hissettiren acımsı yabansılığımı. Ev bark sahibi halimle sokakta yatan bir kadını içimde barındırışımı. Hiçbir yeri memleket belleyemeyen yersiz yurtsuzluğumu. Yapamadıklarım kendimi uyuşturamama beceriksizliğimden kaynaklanıyor olmalı. Belleği her yeni günle silmeye meyilli coğrafyalarda bu pek acıklı bir eksiklik. Her şeye dışından, ebedi ve ezeli bir seyirci gibi bakakalıyorum. Hararetli konuşmaların, ateşli tartışmaların şaşkın kulak misafiriyim bugünlerde.
Amerikalı kadın yazarlardan Charlotte Perkins Gilman (1860-1935), sosyal reformcu kişiliğiyle, yaşadığı dönemin kadın hareketlerine ve kadının toplumsal bilinçlenme serüvenine önemli katkılarda bulunmuş öncü bir isimdir. En dikkat çeken çalışmalarından olan ve 2007 yılı Şubat ayında Türkçe çevirisi yayımlanan Kadınlar Ülkesi adlı romanı, erkek egemen kültürlerin hiyerarşik ve sömürgeci düşünce yapısını yansıtan Batı uygarlığına karşı, yazarın feminist ütopya modeli içinde oluşturduğu ideal toplum arayışını anlatır.
Ensest, başka bir ifade ile kandaşla cinsel ilişki, çoğu zaman aile içi cinsel şiddetin bir biçimi olarak yaşanır. Kimsenin kendi ailesine ve toplumuna yakıştıramadığı için söz edilmesi bile adeta tabulaşmış olan bu şiddet biçimi, bireysel ve toplumsal travmaların kaynağını oluşturur. Bu makale, bu travmaların kurgusal metinlere yansımasını tartışmaktadır. Bu tartışma farklı dönemlere ait üç kadın romancının metinleri (Sevgi Soysal- Yenişehir’de Bir Öğle Vakti (1973), Ayşe Özmen- Sen Gülerken (2002) ve Elif Şafak- Baba ve Piç (2005)) üzerinden yürütülmektedir. Bu metinlerde ensestin yarattığı travma; bu travmalara maruz kalan kadın karakterler ve yazarların ürettikleri kadın kimlikleri karşılaştırılmakta ve bu çerçevede bir yakın okuma yapılmaktadır.
Planlarımızın olması nasıl da gülünç… Misal, öykü yollayacaktım bu sayıya. Sonra Hrant, bir günün bir anında hayatla aramda bir eşik belirdi. Bir türlü geçemedim o eşiği, kalakaldığım yerde seni yazmaya koyuldum.
Kapılar çalınırdı ve kadınlar açarlardı kapıları geçip giderdi hayat hergün tozu alınarak ve parlatılarak Onlar ki büyük bir aşkın özlemini duyarlardı seyretmek için kendi güzelliklerini çağların ardından bir tablo gibi…
“…İşten ayrılman gerekiyor.”
Yerdeki lekeler ilişti gözüme. Taşın üzerinde iz kalmış, özel bir temizleyici almak lazım. Yarın gelir bir güzel temizle…
“Beni duydun mu, Esat? Portekizli bir kadroyla devam edeceğim çalışmaya. Bugün buradaki son günün.”