8 Mart Dünya Kadınlar Günü yaklaşırken oldukça yoğun geçen Türkiye ve dünya gündemiyle Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar’ın 13. sayısında sizlere “Merhaba” diyoruz. 2011 yılının ilk ayları önce Tunus’ta ardından, Mısır, Ürdün, Yemen ve Libya’da onbinlerce insanın sokaklara döküldüğü protesto eylemleriyle başladı. Otoriter rejimlerin baskısı altında yaşayan halkların özgürlük çığlıkları diktatörlükleri yıkıp geçmek için atıyor. Günlerce devam eden isyanlar, hiçbir sorumluluk duymadan vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini yok sayan yönetimlere, halkları işsizlik ve yoksullukla sarmalayan neoliberal politikalara karşı halkların verdiği yanıttır. Eylemlerde kadınların aktif bir biçimde yer aldığı görülüyor. Birçok kadın daha fazla özgürlük talebiyle eylemlerde ön saflarda yer alıyor; din-ordu-kapitalizm kıskacına alınmış özgürlükleri için mücadele veriyor. Tunus ve Mısır’da diktatörlerin alaşağı edilmesinin ardından kurulacak yeni düzende kadınlar evlerine dönmek istemiyor ve ülke yönetiminde söz söylemek için mücadelelerine devam ediyor.
Sayı 13 – Şubat 2011
Burası komik memleket… Çektiğin acılar içindeki dayanışman adına sevinebiliyorsun. Hiç yaşanmaması gereken bir adaletsizlikteki minik, yıldızımsı umut adına heyecanlanıyorsun. On üç yılda üç kez beraat etmek ne demek, yabancı gözlemciler, avukatlar, parlamenterler anlamıyor. Beraatin ikincisi, üçüncüsü mü olur?.. Sen şükür oldu, diye seviniyorsun.
Urvashi Butalia, Hindistan’da feminist bir yayınevi olan Zubaan’ın direktörüdür. Hindistan’ın ilk feminist yayınevi Kali for Women’ın kurucularından biridir. Kali gelişen dünyada kadınlar üzerine bilgi birikimini arttırmak, mevcut bilgi birikimini dile dökmek ve hem yaratıcı hem de akademik kadın yazarlara alan sağlamak üzere 1984’te kurulmuştur. Urvashi’nin 2003’te kurduğu Zubaan, Kali’nin bir nevi devamıdır. Urvashi Butalia yazar, yayıncı, feminist ve aynı zamanda tarihçidir. Yazıları Hindistan’ın modern tarihi, bölünme ve özellikle sözlü tarih üzerine odaklanır. Toplumsal cinsiyet, eyalet sistemi, köktencilik ve medya üzerine de yazılar yazmıştır. Başka Bir Deyişle: Hint Kadınlarından Yeni Yazın (In Other Words: New Writing by Indian Women) (1994) adlı kitabın editörlerinden biridir ve Bir Fark Yaratmak: Güneyde Feminist Yayıncılık (Making a Difference: Feminist Publishing in the South) (1995), Kadınlar ve Sağ Kanat Hareketler: Hindistan Deneyimi (Women and Right Wing Movements: Indian Experiences) (1995), Barışı Konuşmak: Keşmir’den Kadın Sesleri (Speaking Peace: Women’s Voices from Kashmir) (2002) adlı kitapların yazarıdır. 1998’de Sessizliğin Öteki Tarafı: Hindistan’ın Bölünmesinden Sesler (The Other Side of Silence: Voices from the Partition of India) adlı kitabıyla ödül kazanmıştır. Yazıları The Guardian, The Statesman, Times of India gibi gazetelerde ve Granta, Outlook, The New Internationalist, India Today ve Lettre International gibi dergilerde yer almıştır. Urvashi ile Zubaan, yayıncılık, feminizm, çalışmaları, tarih ve hikâyeler hakkında konuştuk.
Kadına yönelik şiddet biçimlerinden biri olan cinsel taciz, tanımlama, tartışma ve karşı politika üretme aşamalarında, sadece resmi ve adli kurumların değil, feminist hareket içinde farklı yaklaşımlara sahip kadın örgütlenmelerinin, ataerki karşıtlığını kurumsal kimliklerinin bir bileşeni olarak tanımlayan muhalif yapıların da yetersiz kaldığı bir alan olmaya devam ediyor. Bu nedenle son dönemde muhalif kimlikleriyle bilinen karma yapılarda gündeme gelen cinsel taciz vakaları feminist öncüllerle oluşturulmuş, ataerkinin tuzaklarına düşmeyen alternatif bir hukuk süreci içinde ele alınamıyor.
Feminist Yaklaşımlar’ın bu sayısında, cinsel taciz konusunu konuşmak üzere Eren Keskin, Hülya Gülbahar ve Nükhet Sirman ile bir araya geldik. Düzenlediğimiz sohbette, cinsel tacizin tanımlanması, cinsel taciz hakkında verili kabul edilen tanımların gerçekte nasıl algılandığı ve işlerlik kazandığı, cinsel taciz vakalarına yaklaşım ve cinsel tacizin muhalif yapılar içinde nasıl ele alındığını tartıştık. Bu bağlamda öncelikle, cinsel taciz, cinsiyet temelli taciz ve mobbing tanımlarının birbiriyle ilişkisini, birbirinden ayrışan yanlarını, tanımlamalardaki bu çeşitliliğin kadınlar için oluşturduğu avantaj ve dezavantajlar üzerine konuşuldu. Sonrasında, cinsel taciz vakaları karşısında sıklıkla telaffuz edilen “kadın beyanı esastır” ilkesinin ne anlama geldiği, ataerki karşıtlığını benimsediğini iddia eden muhalif yapılar içinde cinsel taciz vakalarının nasıl ele alındığı, feminist hareketin cinsel tacizle mücadeledeki kazanımları ve eksiklikleri üzerinde duruldu. Son olarak, cinsel tacizin yasalarda nasıl yer bulduğu ve cinsel taciz vakalarında resmi makamlara şikâyet dışında alternatif süreçlerin neler olabileceği konusu ele alındı.
Türkiye’de cinsel özgürlük ve beden tartışmaları son yirmi yıldır feminist hareketin gündemindedir. Son beş yılda ise LGBTT hareketin görünür biçimde, LGBTT bireylerin sorunlarını ve taleplerini dillendirmeye başlaması ile cinsel özgürlük ve beden tartışmalarının sınırları genişlemiş görünüyor. Bedenleri, cinsiyet ve cinsel kimlikleri üzerinden baskılanan lezbiyen, biseksüel kadınlar ve translar da bu tartışmaların kuşkusuz önemli öznelerindendir. Bir süredir bedenleri ve cinsellikleri üzerinden direniş politikaları ve aktivizm örgütlemek amacıyla bir araya gelen kadınlar ve translar “İllet” adı verilen bir grup oluşturdu. Bu yazı, İllet’in organize ettiği beden atölyelerinin nasıl bir ihtiyaçtan doğduğunu, neden önemli olduğunu tartışacak ve beden atölyelerine dair bir takım deneyimleri okuyucularla paylaşacaktır. Bedenlerimiz hakkında daha çok şey keşfettikçe ve paylaştıkça çoğulcu ve özgürlükçü beden politikaları belirlemek ve bunları hayata geçirmek oldukça kolaylaşacaktır.
Bu makalede, eski ve yerleşik bir Doğu Karadeniz kasabası olan Tirebolu üzerine yaklaşık on beş yıl süren bir araştırma sürecinin ilk sahfasında toplanan kadın anlatılarına yer verilmiştir. Tirebolu’da bir sözlü tarih araştırmasına ilham veren, yol gösteren bu görüşmelerde kadınların kendi yerel aidiyet ve algı anlatıları üzerine odaklanılmaya çalışılmıştır. Kadınların hayat hikâyelerinde yerel değişim algısının nasıl ifade bulduğu, ev içi ve kamusal alanlara dair anlatıların Tirebolu’nun eski demografisine taşıdığı izler makalede konu edilmiştir.