Bu sayımızda mahrum bırakıldığımız, maruz kaldığımız, dışlandığımız, yeniden yazdığımız, hayal ettiğimiz hikâyeler üzerine düşünen yazılarla “Merhaba” diyoruz sizlere…
Sayı 36 – Ekim 2018
Bu makalede, yeşil kuramcılar ile maddeci ve bedeni temel alan feministlerin yaptıkları çalışmalardan yola çıkarak, yeşil vatandaşlığa dair güncel yaklaşımların epistemolojik yorumları sorgulanmakta ve ‘beden temelli vatandaşlığı’ esas alan daha ontolojik bir yaklaşım savunulmaktadır. Bu terimle, sadece ete kemiğe bürünmüş ve insanlar arasındaki farklılıklara dikkat eden değil, aynı zamanda insanların, öznelliği şekillendiren ve kolektif failliği düzenleyen farklı toplumsal ve doğal (söylemsel ve maddi) bağlamlarla kaçınılmaz olarak iç içe geçmiş olduğunu göz önünde bulunduran bir vatandaşlık anlayışı geliştirilmektedir. Doğa/kültür ikiliğini bozmak ve çevresel olarak tanımlanan meselelerin çeşitliliklerini ve kapsamlarını artırmak gayreti içinde bedenler geçirgen fakat dirençli, çoğul ve bağlantılı olarak tahayyül edilir. Bu yaklaşım çevresel adalet savunucuları ile daha fazla işbirliği yapmak için bir zemin hazırlarken, faillik ve vatandaşlık pratiklerine dair geleneksel düşünceleri yeniden gözden geçirmek için de bir fırsat sunar.
Sözlü kültürün önemli bir parçasını oluşturan masallar ve mitlerin kuşaktan kuşağa aktarımında büyük payı bulunan kadınların, günümüze edebiyat kanonu olarak ulaşan yazılı kültürün neredeyse tümüyle dışında bırakılmaları, yüzyıllar boyunca sürecek olan eril bir geleneğin yerleşmesini ve sürekliliğini sağlamıştır.[1] Ancak yirminci yüzyılda feminist hareketin yükselmesi ile kadın yazarlar ve eleştirmenler, ataerkil bir edebiyat alanında söz hakları olmasını talep etmişlerdir. Bu amaçla yola çıkan kadın yazarların geçmişten günümüze egemen ideolojiyi taşıyan en eski anlatılardan olan masallar ve mitlerin yeniden yazımı konusundaki çabaları, kadın edebiyatında önemli bir yere sahiptir. Geleneksel masalları yeniden ele alan yirminci yüzyıl yazarları arasında en önemlilerinden birisi olan Angela Carter (1940-1992), kısa fakat üretken yaşamına sığdırdığı çok sayıda eseri arasında olan Kanlı Oda’da bazı klasik masalları yeniden yazmıştır. Kitap ile aynı adı taşıyan ilk öykü “Kanlı Oda”, Mavisakal efsanesini temel almaktadır. Mavisakal ile evlenen toy kız, itaat etmeyen meraklı kadın arketipini (Psyche, Pandora, Havva gibi) barındırması nedeniyle mizojinik anlatının temelini oluşturan bir yaklaşım ile okunsa da kadının erginlenmesine dair bir masal olarak da değerlendirilmektedir. Bu incelemede Angela Carter’ın “Kanlı Oda” adlı öyküsü, Lacan’ın benlik gelişimi, Laura Mulvey’in kadınların ataerkil sistem içinde sinemada nasıl temsil edildikleri üzerine geliştirdiği “Eril Nazar” ve Clarissa P. Estés’in Kurtlarla Koşan Kadınlar- Vahşi Kadın Arketipine Dair Mit ve Öyküler adlı kitabında Jung temelli bir yaklaşımla kullandığı “Kadının Erginlenmesi” kavramları üzerinden değerlendirilecektir.
Yazar bu makalesinde, kendisinin de kurucuları arasında olduğu Kalküta Sanved sivil toplum kurumunun şiddete maruz kalmış kadınların tekrardan toplumsal hayata katılabilmeleri, kendileri ve çevreleriyle sağlıklı ilişkiler kurabilmeleri için yaptığı çalışmalara odaklanıyor. Dans ve Hareket Terapisi yöntemiyle insan ticareti ve sistematik cinsel istismar yaşamış olan ve çoğunlukla Travma Sonrası Stres Bozukluğu yaşayan kadınların kendi özsaygılarını yeniden kazanma, yakınlarına ve çevrelerindeki diğer insanlara güvenebilme ve toplumsal hayatta huzurlu ve kendileriyle barışık bir şekilde var olabilme hedeflerine nasıl ulaşılabileceğini ve karşılaşılan zorlukları kendi tecrübelerinden ve gözlerimden de faydalanarak aktarıyor.
Toplumumuzda cinsiyet ayrımcılığını ve cinsiyetçi şiddetin farklı türlerini deneyimliyoruz. Bu şiddeti geriletmenin, sona erdirmenin yollarından biri de koruyucu-önleyici çalışmalar yürütmekten ve bunları eğitimin bir parçası haline getirmekten geçiyor. Eğitim alanında cinsiyet eşitliğini, saygıyı, çeşitliliği merkeze alan çalışmaların önemi ülkemizde giderek artıyor. Çocukların, gençlerin sağlıklı bir yetişkinliğe hazırlanırken koruyucu ve bilinçlendirici bir eğitim almaları daha da önem kazanıyor. Dergimizin bu sayısında Kapsamlı Cinsellik Eğitimleri veren eğitimci Efsun Sertoğlu ile Kapsamlı Cinsellik Eğitimi, bu eğitimlerin çocuklar ve yetişkinler üzerindeki etkileri ve eğitim sisteminde hak temelli bir eğitim anlayışının gerekliliği üzerine konuştuk.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetleri döneminde eğitim sisteminde önemli değişiklikler oldu ve olmaya devam ediyor. Son dönemdeki en önemli değişikliklerden biri, 2017-2018 eğitim öğretim yılından itibaren öncelikle 1., 5. ve 9. sınıflarda; 2018-2019 eğitim öğretim yılından itibarense tüm kademlerde uygulanmak üzere müfredat değişikliğine gidilmesi ve yeni müfredata göre ders kitaplarının da yenilenmesiydi. Bilgi ve değerler seti olarak toplumun ideolojik ve kültürel yeniden üretimine hizmet eden müfredata göre hazırlanan ders kitapları (Sayılan, 2012), toplumsal cinsiyet rolleri ile ilgili normların ve kurguların aktarıldığı en önemli araçlardan biridir (Helvacıoğlu-Gümüşoğlu, 1994; Kancı, 2007; Kancı ve Altınay, 2011). Bu nedenle, ders kitaplarının analizi toplumsal cinsiyet kavramı konusunda aktarılan açık ve örtük mesajları deşifre etmek açısından önemlidir. Bu çalışmada da 2017 yılındaki değişiklik ile birlikte “değerler ve değer eğitimi” odaklı olduğu ileri sürülen müfredat (Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı, 2017) sonrası yenilenen ders kitapları ile bir önceki müfredata göre hazırlanmış ders kitapları arasında toplumsal cinsiyet konusu ile bağlantılı metin ve görseller karşılaştırmalı olarak incelenerek bu kavramın ele alınışıyla ilgili farklılıklar olup olmadığı ve varsa bu farklılıkların neler olduğu araştırılmaktadır.
Makalede öncelikle, eğitim sisteminde son dönemde yaşanan değişimlere kısaca değinildikten sonra ders kitaplarında toplumsal cinsiyet konusunu araştıran çalışmalara yer verilmektedir. Ders kitaplarının karşılaştırmalı analizi sonucu elde edilen bulgular ise, kadın görünürlüğünün azalması, aile içi işbölümünde cinsiyet ayrımcılığı, çalışma hayatı ve mesleklerde cinsiyet ayrımcılığı ile örtük söylemlerde cinsiyet ayrımcılığı başlıkları altında verilmektedir. Yeni bir milli kimlik inşasına doğru ders kitaplarında etno-dinsel, eril ve militarist dilin artışından söz edildikten sonra sonuç bölümü ile toplumsal cinsiyet eşitlikçi ders kitapları için önerileriler paylaşılmaktadır.
Soul müziğinin dünyadaki en önemli temsilcilerinden Aretha Franklin 16 Ağustos 2018’de hayatını kaybetti. Akıllara sivil haklar mücadelesinin öncü sesi olarak kazınan Aretha Franklin aynı zamanda dünya müzik tarihinin en değerli isimlerinden biriydi. Hem Afro-Amerikan hem de bir kadın olarak müzik sektöründe var olmak için birçok zorlukla aynı anda mücadele etmiş olan Aretha Franklin müziğiyle ve siyasi duruşuyla, hak ettiği saygıyı görmek için mücadele eden toplumsal kesimler için bir ilham kaynağı oldu.