Skip to main content
Tag

annelik

Charlotte Perkins Gilman’ın “Sarı Duvar Kağıdı” Öyküsünde Mekan ve Toplumsal Cinsiyet

Yazar: Sayı 34-35 | Haziran 2018 No Comments

Charlotte Perkins Gilman “Sarı Duvar Kağıdı” adlı öyküsünde doğum sonrası depresyonu geçiren genç bir kadının, kadın cinsiyetine yönelik önyargılı tutumlar etkisiyle oluşturulmuş tedavilerle giderek kötüleşmesini ve akıl sağlığını kaybetme noktasına gelişini anlatır. Bilim ve teknolojideki gelişmeleri takiben gelen Sanayi Devrimi’nin de etkisiyle, ev ve iş alanları kesin sınırlarla ayrılır; toplumsal cinsiyet normları yeniden şekillenir. Egemen güç erkekleri işe gönderirken kadınları eve hapseder. Kadının yazmaması, üretmemesi, mümkünse düşünmemesi “normal”dir. Bu toplumsal kabul ve kalıpların sınırları dışına çıkan kadınlar kolaylıkla “deli” olarak etiketlenir, aynı durumda erkek cinsiyetinden bir bireye uygulanması uygun görülmeyecek tedavilere maruz kalabilir, akıl hastanelerine kapatılabilirler.

Edebiyatta mekân incelemeleri dualistik yapısı nedeniyle toplumsal cinsiyet kalıplarını çağrıştırmaktadır. Bu çalışmada, on dokuzuncu yüzyıl Amerika toplumunda, beyaz ırktan, orta-üst sınıftan eğitimli kadın grubunun, sosyal hayatta ve klinik ortamda maruz kaldığı toplumsal cinsiyet ideolojisinin, “Sarı Duvar Kağıdı” öyküsünde Gilman’ın mekânı kullanımıyla somutlaşması incelenecektir.*

Devamını Okuyun

Feminizm Yargılanıyor: Kadınların İtirazı ve Barış Siyaseti

Yazar: Sayı 31-32 | Haziran 2017 No Comments

Birinci Dünya Savaşı, savaş meydanları ve cepheler kadar cephe gerisinin de seferber edildiği ve dolayısıyla toplumun tüm kesimlerinin savaşa dahil edildiği bir dönemdi. Kadınlar da, önceki dönemlerden farklı olarak bu seferberliğe dahil edilirler. Mühimmat üretimi başta olmak üzere çeşitli üretim alanlarına girerler. Cepheye giden kadınlar ellerine silah almasalar da hemşire veya ambulans şoförü olarak çalışırlar. Savaşın başladığı yıllar aynı zamanda Batı’da kadınların oy hakkı mücadelesinin de yükseldiği bir dönemdir. Dolayısıyla bu dönemde kadınlar sadece erkeklerden boşalan iş piyasasında değil, siyaset alanında da son derece faaldirler. Siyasi alanda etkin olan kadınların bir kısmı devletlerin savaş politikalarını desteklerken bir kısmı da savaş karşıtı bir tavır takınırlar.

Susan Grayzel Women’s Identities at War: Gender, Motherhood, and Politics in Britain and France During the First World War [Savaşta Kadınların Kimlikleri: Birinci Dünya Savaşında Toplumsal Cinsiyet, Annelik ve Britanya ve Fransa’da Siyaset] başlıklı kitabında, kamusal alanda ve savaş seferberliğinde emekleri ve görünürlükleri artan bu kadınların kimliklerinde, toplumsal cinsiyet bağlamında ne tür bir değişim olduğu sorusuna yanıt arar ve anneliği mercek altına alır. Grayzel her iki devletin de, siyasi farklılıklarına rağmen, benzer bir şekilde kadınlardan anneler olarak bu topyekün seferberliğe destek olmalarını talep ettiklerini söyler. Kitabın beşinci bölümü olan “Feminizm Yargılanıyor: Kadınların İtirazı ve Barış Siyaseti” makalesinde yazar dönemin egemen annelik söyleminin savaş karşıtı kadınların kendi siyasi duruşlarını temellendirmelerindeki etkisini ve kadınların bu söyleme hangi durumlarda nasıl karşı çıktığını inceler. Bu incelemeyi yaparken hem Fransız sosyalist, sendikacı, pasifist ve feminist bir öğretmen olan Hélène Brion’un savaş karşıtı duruşundan ötürü tutuklanması ve yargılanmasına olduğu hem de bu sıra dışı vakaya basında ve diğer çevrelerde verilen tepkilere odaklanır.

Devamını Okuyun

Bize Ait Bir Oda: Anneliğe, Kadınlığa ve Dişil Döngülere Dair Bir Sergi Üzerine

Yazar: Sayı 31-32 | Haziran 2017 No Comments

Sergi kuratörü Arzu Yayıntaş'ın konsept geliştirme ve sergi tasarımında Güneş Terkol ve Sevil Tunaboylu ile birlikte çalışarak oluşturduğu "Bize Ait Bir Oda" sergisi 9 Mayıs-4 Haziran 2017 tarihleri arasında İstanbul’da, Ark Kültür’de izleyici ile buluştu. Yayıntaş ve Terkol, 2015’ten beri annelik ve doğurganlık üzerine yaptıkları atölyelerin bir devamı olarak kurguladıkları sergi öncesinde Tunaboylu'yu da yanlarına alarak doğurganlık ve dişil döngüler üzerine yedi farklı başlıkta (kadının kendi doğumu, regl, doğum yapmak, düşük, kürtaj, biyolojik saat, menopoz) hazırladıkları soruları bu konularda çalışmak isteyen diğer kadın sanatçılarla paylaşarak sergi için açık çağrı yaptı. Bu çağrı üzerine bazı sanatçılar sergi için yeni işler yapmayı önerirken bazıları da daha önce sergileme şansı bulamadıkları eserlerini arşivlerinden çıkardılar. Sergide 23 kadın sanatçı tarafından üretilen resim, desen, video, fotoğraf, heykel, enstalasyon, illüstrasyon ve performans gibi farklı disiplinlerden eserler bir araya geliyor. Sanatçılar iktidarın ve medyanın tek tipleştiren söyleminin aksine annelik ve kadınlık deneyimlerinin çok çeşitli olduğuna işaret ederek farklı kadınlık hâllerini izleyici ile beraber yeniden kurgulamayı, deneyim paylaşımını ve kadın dayanışmasını güçlendirmeyi hedefliyor. Sergide yer alan sanatçılar alfabetik sıra ile Ada Tuncer, Arzu Arbak , Arzu Yayıntaş, Ecem Yerman, Ece Eldek, Elif Varol Ergen, Fatoş İrwen, Gizem Aksu, Gökçe Deniz Balkan, Güneş Terkol, Işıl Eğrikavuk, Merve Çanakçı, Nancy Atakan, Neriman Polat, Nurcan Gündoğan, Oda Projesi, Özgül Arslan, Seçil Yersel, Sena Başöz, Sevil Tunaboylu, Sezgi Abalı ve Yasemin Nur.

Devamını Okuyun

“Ben de Şimdi Yanıyorum”: İstanbullu Ermeni Kadınların Geçmiş Anlatıları ve Ninnileri

Yazar: Sayı 27 | Ekim 2015 No Comments

Bu makalede, İstanbullu Ermeni kadınların aile hikâyelerine ve kişisel hafızalarına dair anlatılarını ve ninnilerini duygulanımsal/tarihsel bilgi üretme ve aktarma kapasiteleri olan formlar olarak ele alıyorum. Ninniler üzerine yürüttüğüm saha çalışmamın farklı anlarında ninnilerin hüzünle ve geçmişteki kayıplarla ilişkilendirilmesinin izini sürmek adına muğlak bir hafızayı mümkün kılan bir tür olarak ninni ile doğrudan hafızayı aktaran anlatıları bir arada okuyorum. Bu bağlamsallaştırma içinde ninninin hem hayatta kalmayı ve sürekliliği, hem de hayatı ve hafızanın aktarımını imkansızlaştıran kopuşları bedeninde barındıran bir tür olarak durduğunu gösteriyorum.

Devamını Okuyun

“Barış Kadını” Feminist Bir Yorum*

Yazar: Sayı 05 | Haziran 2008 No Comments

Sara Ruddick, “Barış Kadını: Feminist bir Yorum” başlıklı makalesinde üç farklı kadın figürüne atıfta bulunarak barış kadınına dair bir çerçeve sunmaktadır: Acının temsilcileri –gözü yaşlı anneler- mater dolorosa, savaşa ve savaş politikalarına dair mesafeli duruşlarıyla dış göz pozisyonundaki kadınlar ve uzlaştırıcılar. Bu üç kimlik, Sara’nın hayalini kurduğu barış kadını kimliğini inşa ederken değerlendirdiği, ortaklıkları ve farklılıklarıyla beraber sorguladığı kadın figürleridir. Barış kadını, hayalini kurduğu barış ortamını inşa etmek için her türlü mücadele yollarını denemekte ısrarcıdır ve bu anlamda en temel görevi savaşma pratiğinin kendisini sorgulamak olacaktır. Sara’nın sözleriyle: “Kadınların kendileri ve onların kızları, savaşın birebir hedefidir: Onlar tecavüzün, cinsel aşağılamanın, kökten bir şekilde toplumsal yerinden edilmenin, kalıcı sakatlanmaların ve cinayetin kurbanlarıdır.” Bu anlamda anne, eş, sevgili ve haz nesnesi olarak savaşa her anlamda destek vermesi beklenen kadınların var olan eril yapıya karşı çıkışları ve kendilerine atfedilen “kadınlık” rollerini sorgulamaları feminist bir görev olarak tanımlanacaktır. 

Devamını Okuyun

“Kaçınılmaz Ölüm”ün Girdabında Annelik: Türkiye’de Annelik Politikası ve Barış Anneleri Deneyimi

Yazar: Sayı 05 | Haziran 2008 No Comments

Bu makalede Barış Anneleri bağlamında Türkiye’de annelik siyasetinin sınırları sorunsallaştırılmaktadır. Barış Anneleri İnisiyatifi’nde yer alan kadınların anlatılarına ve Türkiye’de kamusal alanda annelik üzerine üretilen söylemlere odaklanılarak, Türkiye’de anneliğin nasıl bir mücadele alanı olarak kurulduğuna bakılmaktadır. Makalede temel olarak Türkiye bağlamında annelik pratiğinin kadınları “makbul” ve “sözde” anneler olarak sınıflandırmaya yarayan bir araç olarak ortaya çıktığı gösterilmektedir. Türkiye’de anneliğin, vatanı ve milleti için kendini feda etmeye hazır çocuklar yetiştirmekle özdeşleştirildiği, bu tanıma uymayan annelerin ise annelik kategorisinden dışlandıkları öne sürülmektedir.

Devamını Okuyun

Anneliğe Özgü Düşünme Biçimi ve Savaş Politikaları

Yazar: Sayı 05 | Haziran 2008 No Comments

Nancy Scheper-Hughes, oğullarını gurur ve neşe içinde savaşa gönderenannelerden hareketle şu sorunun cevabını arıyor: "Doğuranların ‘doğaları gereği’ öldürmeyi ve savaşı daha az destekleyeceğini savunan anlayışa ne oldu?" Bu makale bize, bu anlayışın gerçekle örtüşmediğini çok sayıda örneğe dayanarak ispat ediyor. Brezilya’nın yoksul gecekondu bölgelerinde anneler, sık yaşanan çocuk ölümleri karşısında kendilerini kaçınılmaz ve anlamlı ölüme inandırarak kaderlerine uyum sağlıyor; böylece tekrar doğurmak ve yetiştirmek için gereken umudu kazanıyorlar. Annelik pratikleri, "kabul edilebilir ölüm" fikri sayesinde militer düşünceye mükemmel biçimde hizmet ediyor. Şili’de Santiago Anneleri, orduya darbe yapması için cesaret verirken; Arjantin’in Plaza de Mayo Anneleri -artık Büyükanneleri oldular- ordunun ‘kirli savaş’ına karşı çıktılar. Anneliğe özgü düşünme biçimi, her iki yöne de kolaylıkla kanalize edilebiliyor: barışı korumak veya savaşı desteklemek. Önemli olan bunlardan hangisinin tercih edildiği. 

Devamını Okuyun

Dünyada ve Türkiye’de Savaş Karşıtı Hareket ve Antimilitarizm Üzerine:

Yazar: Sayı 02 | Şubat 2007 No Comments

Militarizmin gündelik hayattaki tezahürlerini feminist bir perspektiften ele alan çalışmalarıyla tanıdığımız Cynthia Enloe ile Ocak 2007 tarihinde Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsünde gerçekleştirilen “Uluslararası Vicdani Ret Konferansı” öncesinde görüştük. Militarizmi anlamanın feministler için neden önemli olduğunu, antimilitarizmin feminizme neden muhtaç olduğunu ve militarizmin kadınların hayatlarına erkeklerinkinden farklı olarak nasıl etki ettiğini konuştuk; kadınların militarizm karşısında alabilecekleri çeşitli pozisyonlar konusunda tartıştık. Kendisine Amerika’daki savaş karşıtı hareketin durumunu ve Türkiye’deki antimilitarist hareketi nasıl değerlendirdiğini, bu bağlamda bir feminist

Devamını Okuyun