Çevirmen: Özlem Aslan
Alexis Pauline Gumbs ‘“Hiçkimse” Daha Fazlasını İfade Eder: Siyah Feminist Pedagoji ve Dayanışma”’ adlı makalesinde June Jordan ve Audre Lorde’un 60’lardan 80’lerin sonuna kadar devlet üniversitesinde verdikleri eğitim ve o dönemde yazdıkları yazılardan yararlanarak eğitim, direniş pedagojisi, dayanışma ve ötekiyle ilişkilenme temalarını tartışıyor. Yazar Lorde ve Jordan’ı tekil özneler almak yerine onların pratiklerini sömürge ve ırkçılık karşıtı yazının yarattığı direniş ve dayanışma külliyatı içine yerleştirir ve sistem içi bir kurum olarak üniversitenin aynı anda direniş ve iktidar tarafından belirlenen karmaşık dinamiklerini anlamaya çalışır.
“Hiçkimse” bana senden daha fazlasını ifade ediyor.
-Monica Dennis, June Jordan’ın 1984’te Siyahların İngilizcesi üzerine verdiği dersten bir öğrenci.
Siyah bir kadın olarak doğdum
ve şimdi
Filistinlileştim.
-June Jordan, “Moving Towards Home” (Eve Doğru Hareket Etmek)
Giriş: Hiçkimseleşmek
John Jay Emniyet Bilimi Koleji’nde Audre Lorde’dan önce siyah hiçkimse İngilizce üzerine ders vermemişti. June Jordan’dan önce New York Devlet Üniversitesi’nde (SUNY) hiçkimse “siyahların İngilizcesi” üzerine ders vermeye cesaret etmemişti. Benim çektiğim zahmeti hiçkimse bilmez. Kederimi hiçkimse bilmez. Hiçbir Filistinli Filistin’de yurt talep edemez. “Hiçkimse” bana senden daha fazlasını ifade eder.
Bu yazı bireyselleşmiş, asimile olmuş, imparatorluğa biat eden insan yetiştirmek üzere tasarlanmış üniversite ekonomisi içinde hiçkimse olmanın ne anlama geldiğine dair bir tefekkür. Akademik alanda hiçkimseleşmek mümkün mü? Bir üniversitenin İngilizce dersinde, tarif edilemeyen ezilenle/günümüz madunuyla, dağılan abject[ii] olanla, özne olmayanla ittifak kurmak mümkün mü?
Bu makalede, June Jordan’ın ve Audre Lorde’un 60’lardan 80’lerin sonuna kadar devlet üniversitesinde verdikleri eğitim ve o dönemde yazdıkları yazılardan yararlanarak bu sorulara farklı bir açıdan bakmayı hedefliyorum. Bu makale, erken dönem siyah çalışmaları/kadın çalışmalarında yazı yazma eğitiminin yönetimsel işlevinin karmaşıklığına Audre Lorde ve June Jordan’ın verdikleri eğitim üzerine yazdıkları iki metin üzerinden bakacak. Bu yazılardan biri şiir, diğeri ise kurmaca olmayan yazı türündedir.
Somut Olan: Disiplin, Disiplin, İlişki ve Hâline Gelmek[iii]
Audre Lorde, New York’taki ilk siyah çalışmaları derslerinden birinde milliyetçi dışlayıcılığı yeniden üretmemek için mücadele verirken, polis gaddarlığına karşı yasal yaptırımları ele alan “Power” (Güç) adlı şiirini yazdı. 70’lerin ilk yıllarında bu şiiri yazarken Lorde, New York Kent Üniversitesi’ndeki Polis Bilimi Koleji’nde çalışıyordu.[iv] On yıl sonra, ebeveynleri Grenada’dan gelen bir kız çocuğu oluşunun getirdiği bakış açısını, Amerika’nın ilk siyah sosyalist cumhuriyetini işgal edişini anlamak için kullanacaktı ve durumu Amerikan ırkçılığının emperyalist ithali olarak tahlil edecekti. 90’ların başında, hayatının sonunda, Audre Lorde Güney Afrika’daki Sisters Supporting Sisters (Kız Kardeşler Kız Kardeşleri Destekliyor) komitesinin kurucu “anne”lerinden biri olacaktı ve Alman Bakan Helmut Kohl’a Almanya’da neo-Nazi ırkçı şiddetten muzdarip beyaz olmayan insanlar ve göçmenler adına yazdığı ve birçok Alman gazetesinde yayımlanan açık bir mektup ile meydan okuyacaktı.[v]
June Jordan ise SUNY Stonybrook’taki sınıfında, siyahların İngilizcesinin anlamlı ve gerekli olduğunu açıklamaya çabalarken, bir polis devletinde kendi kuşağı ve öğrencilerinin kuşağı arasında aşkın nasıl yayıldığına dair çokkatmanlı pedagojik bir anlatı yaratacaktı. Zamanla, Jordan MADRE ve Güney Amerika’nın ABD’nin ekonomik çıkarları tarafından denetlenmesine karşı bir araya gelen Nikaragualı kadınlar ile yan yana duracaktı. Bunun yanı sıra, siyah bir kadın olarak doğmuş olduğu gerçeğinin, ABD destekli İsrail emperyalizmine karşı dayanışma göstermek için Filistinlileşmesi gerektiği gerçeği ile çelişmediğini şiirsel bir şekilde açıklayacaktı: “Filistinlileştim.”
Palimpsest[vi]: Bir Hâline Gelme Süreci
Bu makale, June Jordan’ın Filistinlileşme üzerine yaptığı beyandan ilham alınarak yazıldı. Makale yalnızca Güney ve Kuzey Amerika’daki siyah kuramcıların yazdıkları metinleri ve ikincil kaynakları kullanmaktadır. Metin, Lorde’un “Power” (Güç) adlı şiirinde ve “Grenada: An Interim Report”unda (Grenada: Bir Ara Rapor) şiir ile ilişkiyi birbirinden ayırır ve Jordan’ın “Nobody Mean More to Me Than You: and the Future Life of Willie Jordan” (“Hiçkimse” Bana Senden Daha Fazlasını İfade Eder: Willie Jordan’ın İstikbali) ve “Moving Towards Home”unda (Eve Doğru Hareket Etmek) hiçkimseleşme ihtimali üzerine fikir yürütür.[vii] Dayanışma biçimleri olarak ilişkilenme ve hâline gelme süreçleri üzerine üretilen eleştirel bir söylem içinde basılmış metinleri ve onların basılmamış bağlamlarını birincil palimpsestler olarak kullanarak, Sylvia Wynter’ın “Ethno or Socio Poetics” (Etnik veya Toplumsal Şiir Sanatı), Eduard Glissant’ın Poetics of Relation (İlişkinin Şiiri) ve Michelle Wright’ın Becoming Black (Siyahlaşmak) adlı çalışmalarında şiir sanatı, ilişki ve hâline gelmek hakkındaki kuramlardan yararlanmaktadır.
Disciplinary Matters’ta (Disiplin Meseleleri) entelektüel tarihçi Nick Mitchell bir disipliner form olarak siyah çalışmalarının entelektüel ve yönetimsel işlevlerini ayrıştırır.[viii] Disiplinler, normları tatbik ederek, belli bilgi formları, yaşam formları ve somut gerçeklikler yerine diğerlerini onaylayarak, gerçek anlamda disipline ederler. Yurttaşlık hakları mücadelesi sonrasında gerçekleşen devlet üniversitesi kitlesinin dönüşümünü yönetmek üzere işe alınan Jordan ve Lorde “efendinin aleti” olmayı reddetmişler ve sınıflarını sanayi devrimi sonrası altsınıfın polis şiddeti ile yönetilişini sorgulamaya yarayacak bir alan olarak kullanmayı hedeflemişlerdir. Lorde ve Jordan New York’taki içselleştirilmiş emperyalizmden sağ kurtulan direnişçi öğrencileri ve onların ABD ve ortaklarının dışsallaştırılmış emperyal şiddeti tarafından tehdit edilen halkların yanında duran dayanışma açıklamalarını desteklemişlerdir ve bu pratikleri daha geniş bir ilişki ve özneler arasılık külliyatı bağlamında ele alınmalıdır. Onların yarattıkları pedagojik fırsatlar bu külliyattan hem faydalanmış hem de ona katkıda bulunmuştur.
Bu metinde kullandığım palimpsestik yaklaşım M. Jacqui Alexander’ın Pedagogies of Crossing’de (Geçiş Pedagojileri) kullandığı palimpsestik zaman kavramından etkilenmiştir.[ix] Alexander palimpsestik zaman kavramını arkaik, insanlıktan çıkarılmış ve yası tutulamayan “o zamanda ve orada” olanın karşısına modern, ilişkilenilebilen ve geçerliliği onaylanmış “burada ve şimdi” olanın konulmasını sağlayan egemen emperyalist tavrın dışına çıkabilmek için kullandığını ifade eder.[x] Daha önce birçok kez, üzerine yazı yazılmış yüzeylerin üzerine yazı yazmaya gönderme yapan bir metafor olan palimpsest, ona “ideolojilerin ve pratiklerin birçok alanda hangi yollarla seyrüsefer ettiğini görünür kılma” olanağını verir.[xi] Bu makale büyük fikirlerin (hâline gelmek, şiir ve ilişki) seyrüseferinin haritasını çıkarmak üzere palimpsestik bir pratik kullanır. Üniversite sınıfları içerisinde emperyalizme yanıt oluşturan şairlerin perspektifinden anlatılan ve onların üniversitede verdikleri eğitime ve antiemperyalist bakışlarına katkı sunan metinlerin sayfalarında geçen şiddet tarihleriyle ilgilenir.
Şiirselleşmek
1975’te Wisconsin Üniversitesi’nde gerçekleşen Ethnopoetics (Etnik Şiir Sanatı) Sempozyumu’nda, katılımcılar şiirin soykırım sonucu tehdit edilen veya yok edilen yerli kültürlerin korunması için bir imkân sağlayıp sağlamayacağını tartıştılar.[xii] Sylvia Wynter ve Edouard Glissant, iki Afrika asıllı Karayipli akademisyen, etnik temelli şiir sanatının temel varsayımını sorgulayan düşünceler ifade ettiler ve şiirselliğin işlevini dayanışmanın şiirsel olasılığını kavramsallaştırmakta faydalı olacak bir şekilde tanımladılar. Wynter ve Glissant sırasıyla Jamaika ve Martinik’ten seslendiler. Avrupalı sömürgeciler Karayip’teki bu adalarda neredeyse tüm yerli halkı yok etmiş, yerlerine Afrikalıları getirmiş ve köle olarak kullanmışlardı. Köle yapılan o Afrikalıların torunları şimdi, neoliberal politikalar nedeniyle ekonomik anlamda dehşet verici şekilde kapana kısılmış olmalarına rağmen, ulusal liderler olarak emperyalizmin bir parçası oluyorlardı. Nasıl siyah ABD vatandaşları zorunlu göç üzerinden yerleşimci sömürgecilikle kurdukları ikincil ilişkiyi göz önünde bulundurmak zorundaysa, Afrika kökenli Karayipliler üzerine kuram üreten bizler de Karayip’in yerli gruplarının yerlerinden edilişini ve soykırımını hesaba katmak zorundayız. June Jordan’ın “Filistinlileşmek” zorunda olduğunu ifade ettiği cümlesini anlamamızda yardımcı olacak bir şiir sanatı bulmaya çalışırken, soykırım mahallerinden gelen bu yazarların kuramları bize bu tür yeni bir şiir sanatı için kaynak sunacaktır. Aslında organizatörlerin sempozyuma davet edilen yedi konuşmacı arasından neden iki Afrika kökenli Karayipli akademisyene söz verdikleriyle ilgili bir sürü soru sorulabilir, fakat Wynter ve Glissant’ın yerlilikle ilgili meseleleri göz önünde bulundurarak şiir sanatının kullanımına dair eleştirilerinin netliği, hiç kuşkusuz dayanışma ve diaspora ile ilgilidir. ABD’de doğmuş, diasporadan gelen Afrika kökenli Karayipli şairler olarak Jordan ve Lorde’un güçle kurdukları ilişki farklıdır fakat her ikisi de ulusaşırı şiir sanatı ile ilgili meseleleri benzer bir şekilde dert ederler. Bu tartışmaya da böyle bir noktadan dahil olurlar.
Glissant’ın etnik temelli şiir sanatının geleceğe ait olduğunu iddia ederek, şimdiki meşhur özgür/doğal şiir sanatı ile zoraki şiir sanatı ayrımını gündeme getirdiği yer işte bu 1975 tarihli konferanstır.[xiii] Glissant’a göre, kölelik dahil baskıcı koşullar, “doğal” şiir sanatını -insanların gerçekten kendileri adına konuşabilecekleri bir şiiri- baskıyı yeniden üretmeyen herhangi bir ifadenin somut koşullarını elimizden alarak imkânsız kılar çünkü aynı etkinlikte, Wynter kendi deyimiyle toplumsal şiir sanatını savunur. Bu, kapitalizmi hesaba katan bir şiir sanatı anlayışıdır. Wynter için, şiir sanatı insanların çevreleriyle ilişkilerine biçim verdikleri yaratıcı bir eyleme verilen addır. Ona göre kapitalizm yalnızca şeylerin şeylerle ve nesneleştirmiş insanların gücü temsil eden nesnelerle (makineler, silahlar ve diğer teknolojiler gibi) ilişkilenmesine izin verir. Kapitalizm bağlamında ilişki kurma kabiliyeti çalınırken ibret verici durumlar yaratılır: bir hapishane, bir ayrılmış bölge, daimi olarak kapana kısılma hâli. Wynter konferans katılımcılarına doğrudan meydan okur ve kabile şiirini bağlamından kopararak kullanmanın tahakküm ilişkisini devam ettirmek olacağını söyler. Aslında bu tahakküm ilişkisi bazılarının sahici olmayan hümanizmini somutlaştırmak adına sözde ötekilerin şiirini kullanır. Wynter bunun yerine burada daha geniş bir “biz” (bunu bugüne kadar olan işlerinde önermeye devam edecektir) önerir. Buna göre biz, gerçekten şiirsel bir pratik olarak ötekilerle bir ilişki geliştirilerek yaratılacaktır. Burada bahsedilen, ötekini değilleyerek kurulan bir insani öz değildir. Burada çevreyle kurulabilecek kolektif bir ilişkiyi yaratan ve tarif eden insani şiirden bahsedilir. Wynter ve Glissant’ın ırkçılık ve diğer baskı mekanizmalarını analiz etmesiyle diğerlerinden ayırdığı bir kategori olarak şiir sanatı, emperyalizm karşıtı yazında mevcuttur. Biz de birazdan kendi palimpsestimizi yaratarak bu tür bir yazın oluşturacağız ve insanlıktan çıkarılma ve baskı süreçlerinin yaşandığı bir bağlamda yazı yazmayı öğreten iki şairin sözlerini okuyacağız.
Polisleşmek: Disiplin ve Disiplin?
1960’ların sonlarına doğru New York’ta, Şehir Üniversitesi (City University) altyapısı geçmişte olduğundan çok daha fazla beyaz olmayan insan barındırıyordu. Bundan kısa bir süre sonra, ABD hapishaneleri, New York’tan başlayıp ülkenin başka kısmlarına yayılarak 400 kat büyüdü. Bu iki kurumsal yayılma da Vali Rockefeller’in yönetimi tarafından, Rockefeller uyuşturucu yasaları ve Rockefeller’in döneminde hükümet tarafından yürürlüğe konan stratejik üniversite planı aracılığıyla finansal olarak destekleniyor, tasarlanıyor ve yürütülüyordu. Bu dönemde beyaz olmayan insanların disiplin amaçlı hapsedilmesinin ve eğitime erişimlerinin artışını nüfus kontrolünün iki yüzü olarak da anlayabiliriz. Buradaki nüfus kontrolü anlamındaki büyük proje, yurttaşlık hakları mücadelesi sonrası diaspora nüfusunun kurumsal olarak yönetilmesidir. 1950’lerde, yedi yüz bin beyaz New York’lu kenti terk etti ve Karayip’ten (özellikle Porto Riko’dan) ve ABD’nin güneydoğusundan (özellikle siyah göçmenler) hatırı sayılır sayıda yeni sakin New York’a taşındı.[xiv] Sonraki yılları takiben, Lorde ve Jordan, kurayla seçilmiş “azınlık” öğrencilerine, kamu üniversitesine erişim imkânı sağlayan özel bir program olan Eğitim, Yükselme ve Bilgi (Education, Elevation and Knowledge (SEEK)) kapsamında eğitim vermek üzere işe alındılar. Daha sonra ise açık kabul ve fırsat programları nedeniyle demografik olarak dönüşmüş olan CUNY ve SUNY kampüslerinde işe alındılar. Jordan ve Lorde’un devlet üniversitesi hocaları olarak işe alınmaları şehrin beyaz sakinlerinin dağıtılması ve New York’ta ırkları üzerinden kategorize edilen göçmenlerin güçlendirilmesi gibi daha büyük yönetimsel meselelerle doğrudan ilgiliydi. Aynı zamanda bu dönemde ABD’de vasıfsız işçi ihtiyacı da düşüşteydi.
Şehir Üniversitesi siyah ve Latin lise mezunlarına noksanlarını gidermek üzere İngilizce dersi vermek için teşkilatını büyütüyordu ve böylece ekonomik ve toplumsal yarılmaya dair bir şeyler yapmaya karar vermişti. New York Polis Merkezi ise aynı meseleyi farklı bir eğitim türüyle ele alıyordu: siyah ve Latin gençlere polis şiddeti uygulayarak. Irksal Eşitlik Kongresi (CORE), New York Yurttaş Hakları Sendikası (NYCLU) ve birtakım örgütler polis davranışını detaylarıyla izlemek için bir sivil teftiş komitesi yaratmak üzere lobi yaparken, daha çok İrlandalı ve Katolik polis gücü ile öğrenci aktivistler, siyah ve Porto Rikolu gençler arasındaki gerginlik büyüyordu. Bu gerginlik İrlandalı Katolik seçmen grubu arasında polis yanlısı kampanya çalışmaları yapılmasıyla sonuçlandı. Bu kampanya çalışmaları en mülayim hâliyle beyaz kadınların pusuda bekleyen beyaz olmayan birtakım erkeklerden korunması için polis otonomisinin gerekli olduğunu savunan ilanlar dağıtılmasını, en arsız hâliyle ise çete oluşturup Siyah Panter Partisi’nin beş üyesine adalet sarayında saldırmayı kapsıyordu.[xv] Devlet üniversitesinin göçmenler için daha erişişebilir hâle gelmesi New York’taki göç problemini pedagojik bir yolla yönetme biçimiyken, giderek artan bir şekilde örgütlenen polis şiddeti de yeni gelen nüfusun haddini bilmesini sağlamayı hedefleyen farklı ama acımasız bir öğretme formuydu.
Jordan ve Lorde’un 1960’larda öğrencilerin öncülük ettikleri protestolara ve CUNY kampüs işgallerine verdikleri destek ve 1970’lerde verdikleri eğitim aracılığıyla üniversitenin toplumsal işlevine yaptıkları queer[xvi] müdahale, onların, 1980’lerde sırasıyla Filistin’in İsrail tarafından işgali ve Grenada’ya yapılan ABD istilası karşısındaki emperyalizm karşıtı duruşlarıyla doğrudan ilişkilidir. Verdikleri eğitim kente ve yüksek öğrenime aykırı kabul edilen yeni öğrenci nüfusu ile ilgili var olan normların yeniden üretilmesine müdahale etmesi açısından queer’di. Sömürgeci projenin hizmetindeki alanları yine aynı projeyi protesto etmek için kullanırken Glissant’ın tabiriyle bir “karşı şiir sanatı” tatbik ettiler. Bu protestoların hepsinin başarı oranı tabii ki aynı değildi. Onların, öğrencilerinin önemli biri hâline gelmenin ne anlama geldiği ile ilgili fikirlerine yaptıkları müdahaleler, ABD’nin Güney Amerika’ya kapitalizm dayatmasına ve İsrail emperyalizmine verdiği desteğe meydan okuma biçimlerine de yansıyordu.
Lorde ve Jordan yeni yeni ortaya çıkan neoliberal siyasal düzen bağlamında ırklarına göre sınıflandırılan toplumların siyasi ve ideolojik açıdan şiddetle yönetilmelerine karşı müdahalede bulundular. Yurttaş hakları mücadelesi sonrası, New York Belediyesi’nin ve New York Eyaleti hükümetinin eğitici ve cezalandırıcı araçlarının çakışan pratiklerinin eleştirel tarihini incelersek (bunun yanı sıra Jordan ve Lorde’un verdikleri eğitimde ve yazılarında açık olan pedagojik ve şiirsel yanıtların da yakın bir okumasını yaparsak) ülke içindeki insansız hava aracı savaşı da dahil olmak üzere ırkçı Teröre Karşı Savaş pratiklerinde üniversite sistemi ile Ulusal Güvenlik Bakanlığı arasındaki güncel işbirliğini de anlayacak kaynakları bulabiliriz. Jordan ve Lorde’un neoliberalizmin kendisini hayatta kalma, patoloji ve serbest piyasa anlatıları üzerinden meşrulaştırdığı dönemde kullandıkları şiir sanatı, ABD’de yükselen güvenlik devleti ve dünyada yükselen terör anlatısı karşısında bize gönderme yapabileceğimiz belli formlar ve teamüller sunar.
Diaspora Karşıtı Arzu: Sınıf Dağılırken
Lorde’un ve Jordan’ın, karşılığında para aldıkları kurumlar düşünüldüğünde vermeleri beklenen eğitim açıktı. Kompozisyon öğretmek üzere işe alınmışlardı. En sinik anlamda, Lorde ve Jordan’ın işe ilk alındıkları pozisyon üniversitede dadılık yapmaktı: Gelecekte, İngilizcenin dayattığı normlara uyacak işçiler olacak öğrencileri eğitme işi. Yalnızca öğrencilere tutarlı metinler (daha sonra yazışmalar, raporlar) yazmayı öğretmek için değil aynı zamanda değişim hâlindeki bir toplumda öğrenci nüfusuna nasıl kurallara uygun, düzenli olacaklarını ve sınırları aşmayacaklarını da öğretmek için işe alınmışlardı. Nüfusunun önemli bir kısmı, kuralların kalıplarına sokulamamış ve devletin eğitim aracıyla ilişkisi protestolar, okul işgalleri ve yurttaşlık hakları hareketinden esinlenen polis şiddetine karşı protestolar olan, sanayi sonrası ırk temelli ayrımcılığa uğrayan kesimlerden oluşan New York şehrinde, böyle büyük ölçekteki bir işi başarmak, farklı ırklardan grupların bir bölümünü içererek disipline etmek üzere tasarlanan programların açılmasını gerektiriyordu.
1970’te CUNY’de gerçekleşen “Açık Kabul Denemesi” üzerine yapılan bir araştırma üniversitenin 1964 ve 1968’deki planlarının, göçmen akını ve vasıfsız işçi piyasasının giderek daralmasıyla ilgili endişelerin bir ifadesi olduğunu belirtmekte ve devlet üniversitesini, bu faktörlerin kombinasyonunun yaratacağı bir yarılmanın etkilerini hafifletecek bir kurum olarak tarif etmektedir. Yeni bakan Albert Bowker CUNY’nin genişlemesini “toplumsal bir gereklilik” olarak adlandırmış ve devlet ve federal hükümet içerisinde bunun gerçekleşmesi için gereken parayı vermeleri için lobi yapmıştır.[xvii] Kampanyası siyah ve Porto Rikoluların sosyal yardımlardan orantısız biçimde yararlandıklarını iddia eden elit belediye memurlarının kaygıları sayesinde de destek bulmuştur. Siyah, Porto Rikolu ve radikal beyaz öğrenciler de baskı yapıyorlardı. Bu baskıların arasında New York Şehir Koleji’nin işgali (Lorde ve Jordan bu işgale yardım etmiş ve işgali desteklemiştir), Queens Koleji’nde yapılan bir dizi oturma eylemi ve tabii ki CUNY’deki beyaz etnisite mensuplarının ve Yahudi çoğunluğun “azınlıkları” kayırıyor gibi görünen programlara karşı sözlü itirazları da sayılabilir. Zamanla, her iki taraftaki protestolar da, her ne kadar birbirlerine karşıt gibi görünseler de, kolektif olarak o kadar işleri aksatmışlardı ki, belediye görevlilerini 1969 Şehir Üniversitesi kampüsündeki kargaşayı düzenlemenin tek yolunun, yeni, beyaz işçi sınıfından gelen öğrencilerin skorlarını da kabul ederek tüm grupları memnun edecek şekilde açık kayıt politikasına geçmek ve demografiyi de siyah ve Porto Rikolu öğrenci oranını artıracak şekilde değiştirmek olduğu konusunda ikna etmişti.[xviii]
Aynı zamanda, New York Polis Merkezi bu siyah ve Latin öğrencilerin akranlarına ve bazen de bu öğrencilerin kendilerine yeni kamusal ekolojideki yerlerini öğretmek üzere çeşitli araçlar kullanıyordu. 1960’larda güneyde yurttaşlık hakları için mücadele edenlere karşı polis şiddetinin görünürlüğü Irksal Eşitlik Komitesi (CORE) gibi örgütler önderliğinde siyah ve Porto Rikolu göçmenler arasında polis şiddetine karşı gösterilen tepkilerin göze çarpmasına ve yeniden yankı bulmasına neden oldu.[xix] Tabii ki, yanıtların hepsi örgütlü değildi. New York’ta siyah ve Porto Rikolu gençlere karşı cop kullanımından sorguda şiddete ve silahsız genç insanların ölümüne kadar varan polis şiddetine karşı birkaç ayaklanma patlak verdi. Beyaz olmayan gençlerin feda edilebilirliği konusunda iyi yetiştirilmiş polislerin taşkınlıkları, siyah ve Porto Rikolu toplulukların kendilerini polise tabiyet konusunda disipline etmeyi unutmalarını veya Harlem ve Brooklyn’deki ayaklanmalarda kaybedecek bir şeyleri olmadığını hatırlamalarını teşvik ettikçe polislerin disiplinlerinin sınırları da gözler önüne serildi.
New York’ta kampüsteki huzursuzluk ve polis şiddeti olayları birbirinden bağımsız değildi. Ocak 1969’da, Queens Koleji’nde azınlık öğrencileri için açılan SEEK programının üyeleri SEEK idari pozisyonları için öğrencilere karar alma yetkisi verilmesini talep ettiklerinde, büyük oranda, SEEK direktörünü ve önceki şartlı tahliye memuru Joseph P. Mulholland’ı protesto ediyorlardı. Çünkü onların talep ettikleri siyah ve Porto Riko çalışmaları derslerinin akademik kalitesinden çok “yasa ve düzeni” önemsediklerini görmüşlerdi.[xx] Nisan 1969’da Şehir Koleji öğrencileri kampüslerinin büyük bir bölümünü işgal ettiklerinde ve bu bölümü “Harlem Üniversitesi” olarak yeniden adlandırdıklarında, dersler yeniden başladığında ortaya çıkan şiddeti yönetmek için polisler çağırılmışlardı. Bunlar 1968’de Kolombiya Üniversitesi’ndeki ayaklanma sırasında gerçekleşen bina işgallerini kanlı bir şekilde bitiren Manhattan polisiydi. Polis, kaçan öğrencilere, tıbbi personele ve hatta polisin varlığını destekleyen karşı eylemcilere bile öldüresiye saldırmıştı. Devlet üniversitesinin genişlemesi New York’taki göç problemini yönetmeyi hedefleyen bir eğitim şekliyse, giderek örgütlü hâle gelen polis şiddeti de dönüştürülmüş bir nüfusa siyasi manzaraya nasıl dahil olunacağını veya olunmayacağını öğretmenin başka bir acımasız şekliydi.
Yasa tatbikinin artan görünürlüğü, çıldıran polis üyelerinin disiplinlerine dair meşruiyetlerini geri kazanmak üzere tasarlanmıştı. Bu, New York’ta sivil bir denetleme kurulunun olasılığı üzerinden çıkan ihtilaf zirve yapmışken 1964’te Emniyet Bilimi Koleji’nin (daha sonra ismi Jay Ceza Adaleti Koleji olarak değiştirildi) kuruluşunu da kapsıyordu. Lorde, Ceza Adaleti Koleji’nin İngilizce bölümündeki ilk siyah profesördü. Erkek öğrencilerin sayısı kadınlardan daha fazla olan Polis Bilimi (kısaltması COPS’tu) Koleji’nde ilk kadın çalışmaları dersini başka bir hocayla birlikte verdi. Fakat en önemlisi, Lorde yeni öğrencilere kompozisyon öğretmek üzere işe alınmıştı. Bu derste idare tarafından ona edebiyat öğretmemesi, onun yerine yazmanın tekniklerinin öğretilmesi salık verilmişti. Lorde’un öğretmesi için işe alındığı “kompozisyon” dersi giderek hem daha gerekli hem de daha çelişkili bir hâl alıyordu. Çünkü polis görevlileri soğukkanlılıklarını muhafaza edememeleriyle, beyaz olmayan genç insanların yanı sıra, orta sınıfın çocuklarına da gaddarca davranmalarıyla giderek daha da dile düşüyorlardı. Büyük ihtimalle, o dönemde, polis gücünü bir “polis bilimi” kolejiyle profesyonelleştirmenin polis gücünün yeniden düzenin sembolü hâline gelmesini sağlayacağına inanılmıştı. Lorde, John Jay Koleji’nde ders vermek üzere kolejin kuruluşunun altıncı yılında işe alındı. O dönemde kampüs iki fabrikadan bozma binaya taşınmıştı ve öğrencilerin karakteri polis gücü içindeki genel radikal gerilimleri yansıtır nitelikteydi (o zamanlar siyah ve Porto Rikolu görevliler ırkçı polis eylemlerini polis gücünün içinden protesto ediyorlardı). 1969-1974 arasında, John Jay’deki beyaz öğrencilerin siyah, Porto Rikolu ve “diğerleri”ne oranı yüzde 86’ya 14 iken yüzde 56’ya 44 oldu. Siyah öğrencilerin yüzdesi iki katından daha fazlasına çıktı. Porto Rikolu öğrenciler ise öncesinin altı katı fazlaydılar. Açık kabul politikası nedeniyle, kentteki en düşük performanslı liselerden gelen, kendileri de polis şiddetinden en çok etkilenenler arasında bulunan öğrenciler, uzun süredir işçi sınıfına dahil olan beyaz öğrencilerle birlikte polis bilimi üzerine eğitim alıyorlardı.
Çelişkiler ses getirdi. Bu durum, 1973’te siyah ilkokul öğrencilerini öldürdüklerinde hiçbir ceza almayacak genç işçi sınıfı polis memurlarına cümle kurmanın tekniklerini öğretmeye çalışan Audre Lorde’u hem işyerinde hem evde canevinden vurdu. Gerçekten de John Jay öğrencisi ve polis memuru Thomas Shea polis radyosundan “Geber pislik herif” diyerek on yaşındaki silahsız siyah Clifford Glover’ı arkasından vurduğunda jüri bunun meşru müdafaa olduğuna karar vermişti. Lorde New York’ta polisin sömürgeci rolünün ve sömürgecilik mirasının genel olarak ABD şehirlerini mümkün kıldığı konusunda netti. Lorde’un ders programının başlığında büyük harflerle yazılan kelimelerin ironisi de bunu gösterir nitelikteydi: “Irk ve Kentsel Durum: MEDENİYET VEYA TÜM AMERİKAN VAHŞİLERİNE ÖLÜM”[xxi]. Lorde’un verdiği eğitim New York Polis Müdürlüğü’nün sömürgeleştirici gücünün hem şahidi hem de işbirlikçisiydi.
Lorde sınıflarının karmaşık ve yeni yeni ortaya çıkan kamusal alanını üretirken, New York devlet okulunun alt sınıf öğrencilerine ders vermeleri için Lehman Koleji’ndeki orta sınıf stajyer öğretmenleri hazırlarken ve üniformalı polis memurlarına ve az sayıdaki hukuk fakültesine giriş hazırlığındaki iyimserlere kompozisyon öğretirken, en unutulmaz şiirlerinden birini yazdı: “Güç”.[xxii] Eğitim pratikleri üzerine yazarken, Lorde ders için seçtiği alıştırmaların “siyah bir çocuğun katledilmesinden sonraki gün farklı” olduğunu açıkça söyler.[xxiii] Lorde “Güç”ün ilk taslağını on bir beyaz adamın Shea’yı suçsuz bulduğu gün yazmıştır. Şiire şu cümlelerle başlar: “Şiir sanatı ile retorik arasındaki fark/öldürmeye hazır olmaktır/kendini/çocuklarının yerine.” Soykırım sırasında kompozisyonun anlamı nedir?
Şiir Sanatını Ayrıştırmak: Fark
“Güç” Audre Lorde’un akademide kompozisyon ile kurduğu disipline edici ilişkiyle çocukların polisler tarafından sistematik şekilde öldürülmesinin yol açtığı soykırıma dair geliştirdiği net anlayışın yarattığı çelişkiler bağlamında şiirsel olarak yönünü bulma denemesiydi. Lorde seçmeli derslerinde kurumsal ırkçılığa ve cinsiyetçiliğe değindi. Fakat, elbette, ırkçılık ve cinsiyetçilik üzerine açtığı her derse karşılık daha fazla kompozisyon dersi açmak zorunda kalıyordu. “Güç” şiirinde Lorde’un çalışmalarının yanı sıra evcilleştirme ve emperyalizm ortak projelerini birbirine yaklaştıran üniversitenin ve polis devletinin disipline edici işlevleri bağlamında karşımıza çıkan çoklu güç katmanlarını ortaya dökebilecek ne bulabiliriz?
Audre Lorde rüya defterlerini şiiri için temel kaynak olarak tutmuştu. “Güç” şiirini yazma sürecini rüyalarının izini sürmesinin şiirine yaradığı bir anın sonucu olarak tarif eder. Aslında “Güç”ü ancak üzerinden yıllar geçtikten sonra, hayatının ve eğitim hayatının o zorlu yılını yaşadıktan sonra, bir şiir olarak görebilmişti. Lorde’un anlattığına göre göre, Shea hükmünü radyoda dinledikten sonra, arabasını kenara çekmiş ve şimdi “Güç” olarak basılan şiiri neredeyse kelimesi kelimesine yazmıştı. Şiirin ilk kıtası Lorde’un güç sorunsalına dair işaret ettiği kuşaklar arası vazifeyi görünür kılıyordu. Lorde kendi öznelliğini bir anne olarak sunuyor, Glover’ı ise kendisinin sorumluluk ve akrabalık bağı hissettiği siyah çocuk topluluğunun bir parçası olarak tanımlıyordu. Lorde’un Shea’nın John Jay’deki sınıf arkadaşlarıyla kurduğu eğitmen ilişkisinde bu vazifeyi nasıl somutladığını okurken, onları da burada yâd edelim. Çünkü aslında Lorde’a retorik (cümle kurma ve tutarlı bir argüman geliştirme pratiği) öğretmesi için para ödeniyordu. Bir öğrenci ikna edici bir şekilde (Lorde’un şiirde alıntı yaptığı gibi) “ebatını ya da başka bir şeyini fark edememişti/sadece rengini.” Dolayısıyla on yaşında silahsız bir çocuğu vurmanın meşru olduğunu savunmuştu. Argüman jüriye yeterli derecede mantıklı geldi ki onlar da şu konuda hemfikir oldular: “Evet, arkadan siyah olduğunu anladığınız bir insanı öldürmek kendi hayatınızı kurtarmak için meşru bir yoldur.” Tabii ki siyahların tehlikeli olduğuna dair yüzyıllar boyu üretilen ve dolaşımda olan retorik ve yurttaşlık hakları hareketi sonrası New York’ta siyahların suç oranlarına dair üretilen söylem de burada rol oynamaktaydı. Sonuç olarak, Audre Lorde’un şiire ihtiyacı vardı. Şiir ona özneden özneye hareket edebilecek bir konuşmacı yaratmasına ya da rüya defterine daha sonradan yazacağı gibi kendi kâbusundaki her insanın kendisi olduğunu ve kâbusundaki herkese karşı sorumlu olduğunu anlamasına fırsat veriyordu.
Şiirin ikinci paragrafında, tekrar eden kâbuslarının manzarasını tarif eder. Glover’ı “paramparça olmuş siyah yüzünü/ uykumun sonuna kadar sürükleyerek taşıyor” olarak görür. “Açık kurşun yaralarından oluşan bir çölde kapana kısılmış” olan Lorde öldürülen çocuğun kanını içmek isterken bulur kendisini. Daha sonra Glover’ın annesiyle yer değiştirecek, kendi oğlu Jonathan’ı da Glover’ın yerine koyacak ve çocuğa “ölmekte olan oğlum” diye hitap edecektir. Glover’ın annesi yerel haberlerde olayı “cinayet” olarak tarif eden ilk kişidir. Lorde’un tarif ettiği çölde, sadakat imkânsızdır; “nefretten ve yıkımdan güç elde etmeye çalışmak” durumundadır. Öğrencileri de bu durumda değil midir? Shea kendi eylemini meşrulaştırmak için özellikle ırkçı söylemler kullanmaktadır. Polis gücü içindeki on üç yılı, nefret ve yıkımla tanımlanmış bir bağlamda güç kullanmaya anlam verme pratiğinden ibaret değil midir? Jürideki on bir beyaz adam da Shea’nın diğer tarafa koşan silahsız bir çocuğu öldürme tercihine göz yumarak kendi korkunç güçlerini onaylamamışlar mıdır?
Shea, kurşunların yanında bir emir cümlesi de (bu cümle Shea’nın radyosundan duyulmuş, kayıt mahkemede delil olarak kullanılmıştı) kullanıyordu. Bu emir cümlesi Shea için değil Glover için bir ölüm fermanıydı. “Geber seni annesini beceren küçük pislik” demişti ve jüri de bunu duymuştu. Böyle doğru bir ifade kullanmayı nerede öğrenmişti? Peki bu nasıl olmuştu da “küçük pislik” diye çağırdığı kişinin ebatını fark edemediğini söyleyen ifadesiyle çelişmiyor gibi gözükmüştü? Pisliğin şeceresi çok spesifiktir, Oedipus’tan kendi yakınlık kavramlarına göre değil piyasa için doğurmaya zorlanmış Amerika’daki köleleştirilmiş Afrikalılara geçmiştir. “Annesini becermek” mecazi bir terim değildir, aynı insanlarin yine zorla yapmak durumunda bırakıldıkları bir iş olan ve daha kabul edilebilir bir etiket olan “pamuk toplama” ile birbirlerinin yerine kullanılabilirler. Haberleri seyrederken ve şiirini anlatırken Lorde üreme üzerinden yapılan köleleştirmenin yarattığı yüzyıllık travmanın, zorunlu seks işçiliğinin ve siyahların sosyal ölümlerine dair anlatıların nasıl olup da Lorde’un hayalini kurduğu mahkemede ortak akıl olarak yeniden ortaya çıkmıştı?
Daha sonra, Jordan siyah İngilizcesinin ilk kuralını öğrencileriyle birlikte şu ifadeyle belirlemişti: “Siyahların İngilizcesi ‘annesini becermek’ten çok daha fazlasıdır.” Fakat şimdilik, John Jay Ceza Adaleti Koleji’nde eğitim görmüş olan Shea, polis İngilizcesi konuşmaktadır ve bu İngilizcede kaçan küçük bir siyah, insan olmayan, toplumsal anlamda ölü, tehlikeli bir kopuk ve sapkın anlamına gelir –bu New York’un çoğunlukla beyaz olmayan insanlardan oluşan bir mekâna dönüştüğü bir on yıl içinde polisin sömürgeci işlevine dair retorik bir ayrım zorunluluğudur.
Emniyet Disiplini İçinde Emir Cümlesi Tehlikeli Bir Şeydir
Bir öğretmen olarak Lorde, yalnızca görünürde kana susamış polis gücüyle (rüyasında, öldürülmüş çocuğun kanının “ıslaklığına susuyor” olduğunu kabul eder) değil, aynı zamanda Shea’yı beraat ettiren jürideki tek siyah kadınla da özdeşleşme imkânını ifade eder. Şiire göre, 147 cm boyundaki siyah kadın jüri üyesi, asimilasyonu, siyah yaşamını Lorde’un deyimiyle “beyaz erkek onayına” ihtiyaç duyan bir ekonomi içinde tehlikeli bir güç formu olarak tanımlayan bir anlatıya dönüştürerek “Beni ikna ettiler” demişti. Lorde bu mahkemedeki ve jüri odasındaki yeniden yeniden düzenlenmiş argümanlar tarafından “ikna edilmiş” olma eylemine “kadının sahip olduğu ilk gerçek güçten vazgeçmiş” olması olarak dikkat çeker. Lorde’un polis bilimi kolejinde bir sınıfı yönetirken, işlerini “beyaz erkek onayı”na imtiyaz tanınan bir bağlamda yapacak olan veya kendileri beyaz erkek olan öğrencilerini eğitirken gerçek “gücü” var mıdır? “Beyaz erkek onayının” büyük önem taşıdığı John Jay’in İngilizce Bölümü’ndeki ilk ve o zamanlar tek siyah öğretim üyesi olarak her gün verdiği küçük büyük müfredatla ilgili ve pedagojik kararlarla Lorde da aslında jüri midir? Öğrencileri Lorde’un öğrettikleriyle ne yapacaklardır? Sorgu cümleleriyle kimi sorgulayacaklardır, kimi sorgulamayacaklardır? Bildiri cümleleriyle neleri bildireceklerdir? Emirleriyle kime zarar verecekler, kime vermeyeceklerdir?
Son olarak, “Güç” şiirinin son paragrafı anlatıcının kendi acımasızlığının neredeyse kaçınılmaz oluşunu açıklamasına izin verir: “Kullanmayı öğrenemezsem/şiirle retorik arasındaki farkı,” der Lorde. Gücünü şiddet kullanarak, korunmasız insanlar (bu sefer küçük bir çocuk değil yaşlı bir kadın) üzerinde tecavüz, saldırı ve kundaklama yaparak, yine insanlıktan çıkaran anlatıyı tetikleyerek, soru cümlesine gizlenmiş bir bildiri cümlesiyle yozlaşmış bir şekilde deneyeceği konusunda uyarıda bulunur: “Nasıl da canavarlar onlar.” Acımasızlık anlatısı şimdi kimin insan olduğuna, kimin olmadığına dair verilecek kararın altında yatmaktadır. Lorde bunu mahkeme tutanaklarının dilinden ve 37 yaşındaki yaşlı bir adamın 10 yaşındaki bir çocuğu arkasından vurmasını anlaşılır kılan bağlamsal mantıktan kazıyıp ortaya çıkarmıştır. Lorde’un buradaki müdahalesi bir dayanışma anlayışı için anahtar noktadadır. Bu dayanışma anlayışı Lorde’un retorik öğrettiği polis öğrencileri için de geçerlidir ve Lorde’un Hunter Koleji’nde şiir sanatı üzerine eğitim vermesine dair önceden fikir vermiş olur. Lorde herhangi birimizin, hatta şiirdeki anlatıcının -devletin kendi duyarlılığını ve cehaletini savunduğu retoriğin izinde devam ederek (“Fark etmedim,” demişti Shea kendini savunmak için)- bile eninde sonunda kendini korunmasız olana karşı zorbalık ve şiddet göstereceği bir konumda bulacağını söyler.
İlişkinin Farkını Göstermek
Edouard Glissant’a göre, “İlişkide her nesne bir öznedir, her özne de bir nesnedir”.[xxiv] Glissant tarafından kavramsallaştırıldığı ve Audre Lorde tarafından somuta döküldüğü kadarıyla ilişkinin şiiri queer’dir. Çünkü oluşmuş cümleyi bozar. Fakat bu queer’lik çetrefillidir. Kırar. Mesela, Shea “Geber seni küçük…,” dediğinde, siyah bedenin queer’liği dinleyicinin nesneyi “küçük….”olarak tercüme etmesine izin verir ve burada nesne asla bir insan olarak kabul edilmez. Aynı zamanda siyah bedeni cümlenin öznesi olmaya zorlar, cümle söylendiğinde arkadan öldüresiye vurulduğunda bile var olduğu düşünülen şiddetin failidir. Lorde “Güç” şiirini “Nasıl da canavarlar onlar,” diye bitirir ve rutin bir nesneleştirme hâlinde önyargı içeren “canavarlar” kelimesinden sonra dolaylı özne olan “onlar”ın gelmesini sağlar.
İlk siyah sosyalist cumhuriyet ve Lorde’un göçmen ebevynlerinin memleketi olan Grenada’nın ABD tarafından işgal edilmesi sırasında, Glover’ın öldürülmesinden on yıl sonra emperyalizm karşıtı bir diaspora kızı olarak Lorde ilişkiyi kendi koşullarına göre kavramsallaştırır. Bu metinde birçok kez, Lorde “akraba” özne pozisyonuna gönderme yapar. Diaspora bir Grenadalı ve ABD doğumlu bir yurttaş olarak ilişkisinin farkını ve Grenada’nın özerkliğindeki sorumluluğunu göstermeye çalışır. 1978’de Grenada’ya ilk ziyaretinde aradığı şey olan “memleket”i tırnak işareti içinde kullanır ve orayı ziyaret eden bir diaspora kızı olarak annesinin hikâyelerindeki “memleket” ile onun karşısına çıkan yerin aynı olmayacağını kabul eder. ABD’nin Grenada’yı Refah, Eğitim ve Özgürlük İçin Yeni Ortak Girişim’ine (New Jewel Movement) karşı -özellikle de bu hareketin Küba ile işbirliğine karşı- işgalinden sonra tekrar geri döndüğünde, yas tutmaktadır, ve gördüklerini yazacağı bir raporu eklemek üzere şimdi klasik hâline gelmiş Sister Outsider (Dışarıdaki Kız Kardeş) kitabının basımını durduracaktır.
Lorde’un “Grenada Yeniden: Bir Ara Rapor” adlı çalışması günümüz dayanışma anlayışları için çok güçlü bir kaynaktır. Bu yalnızca Lorde’un Grenada’da yaşayan siyahların özgürlük dürtüsüyle özdeşleşmesinden kaynaklanmaz, aynı zamanda kendisinin ABD’nin gücüyle kurduğu ilişkiyi tanımlama biçiminden ve diğer siyah ABD vatandaşlarına harekete geçmeleri için yaptığı çağrıdan kaynaklanır. Tutarsız bir ödeve yorum veren hoca edasında, işgal üzerine olan medya aldatmacısını, hükümet retoriğini ve Washington Post ve New York Times’ın olayı ele alış tarzını analiz eder ve bunlardaki tutarsızlıklara ve hatalara işaret eder. Üstelik tanımlar da önerir: “Devrim. Bir ulus, neye ihtiyacı olduğuna kendisi karar verir. Ve onu elde etmenin en iyi yoluna…”[xxv] Başka bir deyişle, devrimle ilişkili olarak, süregiden emperyalist saldırıların nesnesi olmuş olanlar özyönetim hakkına sahip olmalılardı -ve anlatıdaki özne konumuna. Ve jenerasyonlar boyu Amerikan ırkçılığının birebir nesnesi olmuş olan, siyah Amerikalılar, ki Lorde onlara özellikle seslenir, şimdi, dünyanın geri kalanına ırkçılık ihraç eden emperyalist ABD hükümeti karşısında özne gibi hareket etmeliydi. Grenadalı siyah devrimcileri öldüren siyah ABD askerleri ile siviller arasındaki ilişkiyi kuran ırkçılık bağlamı burada çok önemlidir, çünkü, çok özel bir ilişki olan ırkçılıkta, Glissant’ın öngörüleri işler. Nesne ve özne sabit değildir ve Lord’a göre tasarlanmışlardır çünkü öteki hakkında verdikleri hüküm aynı zamanda kendileri hakkında verdikleri hükümdür.
Lorde bize akrabalığın ne anlama geldiğini, ne anlama gelmediğini öğretir ve bize hak ettiğimiz dünya için akrabalık ilişkilerini güçlendirmeyi ve onu siyasileştirmeyi salık verir. Lorde “Grenada onların ülkesi. Ben yalnız bir akrabayım. Uzun süre ve iyice dinlemeliyim ve duyduklarımın sonuçlarına dair kafa yormalıyım, yoksa ABD hükümetinin muzdarip olduğu kibire benzer bir kibire düşmüş olurum”[xxvi] diye açıklarken, kendisinin peşinden gelen M. Jacqui Alexander ve Chandra Mohanty’nin ulusaşırı feminizm olarak tarif ettikleri şeyi örnekler. Akraba olmak, dayanışma içinde olmak en sert biçimde baskı görenle bir ilişkiniz olduğu için kötü adamdan tamamen farklılaştığınız anlamına gelmez. Ayrıcalıklı durumumuz onların gördüğü baskıyla karmaşık bir hâl alırken bizim sorumluluğumuzu tamamen bastırmamız anlamına da gelmez. Desteklediğimiz devrimlerin anlamları konusunda net olmak anlamına gelir. İçeride bizi etkileyen baskıların dışarıdaki tezahürlerine karşı direnmemiz anlamına gelir. Emperyalizmle ilişkimiz bağlamında ne zaman “hiçkimse”, ne zaman bir kimse olduğumuzun farkında olmamız anlamına gelir. Ayrıcalıklarımızın ve güce yakınlığımızın farkında olmamız ve stratejik olarak bunun hesabını vermemiz anlamına gelir. Bunu kendi çıkarımız için yapmalıyız. Daha fazla ayrıcalık elde etmek için değil paylaşmayı istediğimiz dünyanın oluşmasını sağlamak için.
Daha Fazla Şey İfade Etmek: Polis Vahşeti Karşısında June Jordan ve Siyahların İngilizcesi
Bir ilkokul öğrencisi ve Jordan’ın “Çocukların Sesleri” atölyesindeki bir katılımcı olan Michael Goode, Jordan’a eğitim sistemi ile hapishane sistemi arasındaki hassas bağları öğretmiştir. Michael Goode okulunu tarif ederken “New York’taki en iyi okullardan biri değil belki ama kodes de değil” demiştir.[xxvii] Jordan’ın öğrencisi burada 1970’lerin New York’unda disiplin mekânları olarak okul binası ile kodes arasındaki ilişkiden bahsetmektedir. Goode’un ifadesi yalnızca New York’taki okulların eğitimdeki başarı ile hapsedilme arasında bir döngüde yer aldığını değil aynı zamanda devletin eğitim ve polis kolları arasındaki sözde karşıt ilişkinin disiplin ile ilgili işlevini de göstermiş olur. Goode’un ifadesi polis şiddetinin ve hapsetmenin bir şey öğretmek üzere tasarlanmış olduğunu ve okulların disipline etmeyi ve insanları hizaya getirmeyi amaçladığını ve bunların birlikte bir disiplin çerçevesi yarattığını öngörür.
Bu karşıtlığı bozarak ve polis şiddeti ile kendi dersliklerinin sorunsalları arasındaki bağın altını çizerek, Jordan, Lorde gibi, siyah gençlerle birlikte ve onlar için bu paradigmayı aşacak bir mekân kurmayı hedeflemektedir. 1983’te Shea’nın Glover cinayetinden aklanmasından neredeyse on yıl sonra, Jordan SUNY Stonybrook’ta bir kolej dersliğinde siyah İngilizcesi için kuşaklar arası bir temel yaratmak için mücadele edecektir. Jordan sınıfındaki devlet üniversitesi öğrencilerine karşı sorumlu olmak için çalışır. Disiplinin dil kullanımında ortaya çıkış biçimlerini konuşurken, birçok öğrencisi ona polis tarafından şiddete uğramış, hapsedilmiş akrabaları olduğunu anlatmıştır. Jordan’ın SUNY’deki sınıfında kurallardan ilki, “Siyah İngilizcesi annesini becermekten çok daha fazlasıdır”[xxviii] olmuştur.
“’Hiçkimse’ Bana Senden Çok Daha Fazlasını İfade Eder ve Willie Jordan’ın İstikbali”nde, June Jordan kendisiyle SUNY’deki öğrencileri arasında Brooklyn’de yeni bir polis cinayetine müdahale edebilecek ortak bir dil yaratma sürecini tarif eder. 1988’de, Berkeley’de, yapacağı bir sunum için aldığı notlarda, Jordan SUNY’deki sınıfının kendisine “dili intiharla sonuçlanacak ya da hayatta kalmayı sağlayacak bir eylem olarak” anlama imkânı sağladığını söyleyecektir. Bu nedenle, bir üniversite sınıfında siyah İngilizcesi öğretmeyi seçmek, ölümle yaşam arasında yapılan ciddi bir tercihtir. Annesini becermekten çok daha fazlasıdır. June Jordan siyah İngilizcesinin olanaklı kıldığı varoluş politikasını dile getirmek istemektedir.
Sınıfıyla iletişim kurmak üzere kullandığı Siyah İngilizcesinin bir tavır olarak yaratılışı doğrudan evdeki baskıcı pedagojiye (ki bu ironik bir biçimde siyah annelerin şeytan gibi gösterilmelerine neden olan eğitim biçiminin tam tersidir) karşı ortaya çıkmıştır. “Öğrencilerin çoğu için, Siyah İngilizcesini öğrenmek ebeveynlerinin onlara döve döve kaybettirdikleri konuşma kalıplarına ve ritimlerine geri dönmeyi gerektiriyordu.” Jordan’ın kendisi de, evde ciddi kötü muamele ve dayağa maruz kalmıştı. “Dayak yemiş olmayı kastediyorum”[xxix] diye altını çiziyordu.
İşte böyle. Bu ebeveynler evlerinde öğrencilerinden muhalif siyah konuşmasının sesini silmek için önleyici disiplin uyguluyorlardı ve bunun çocuklarını gelecekte şiddetten kurtaracağını umuyorlardı. June Jordan o sesi geri istiyordu. Ya da acaba Jordan kuşaklar arası alternatif bir ritim mi istiyordu? Ebeveynler çocuklarını devletin siyah ebeveynleri olan insanlara karşı devam ettirdiği vahşetten uzak tutmaya çalışıyorlardı ve bu belli bir travma yaratıyordu. Jordan’ın pratiği ise bu travmanın dünyeviliğinin yerine geçiyor gibiydi. Burada kasıtlı olarak queer’lik ve kuşaklar arasılık vardı ve bu sayede bir öğretmen ile öğrencileri birlikte geçtikleri şiddete yine birlikte bir dil geliştirerek cevap veriyorlardı. Birinci kural olan “Siyahların İngilizcesi annesini becermekten çok daha fazlasını ifade eder,” önermesi, Jordan ile onu, önerdiği siyahların İngilizcesinin “çok temiz”[xxx] olduğunu söyleyerek eleştiren bir öğrencisi arasında geçen bir tartışmadan ortaya çıkar. Jordan meydana gelen “ağız dalaşını” kural üreten bir an olarak tarif eder. Sınıftaki bu karşılaşma ebeveynler ve çocukların uygun dil kullanımı üzerinden mücadele ettikleri aile içi şiddet sahnesinin bir öngösterimi niteliğindedir. Fakat bu sefer mücadele iki taraflıdır. Birincisinde yalnızca ebeveynler çocukları döverken, diğerinde hem öğrenci hem de öğretmen “ağız dalaşına” katılır. Sonuç olarak, siyah İngilizcesi yalnızca bir gençlik isyanı değil aynı zamanda ifadelerle ilgili bir meseledir. Aslında, “annesini becerme” anneden miras kalan değersizlik hissinin sessiz hükmü için kullanılan bir koddur ve her şeyden önce siyahları susturur. Bunu herkes bilir, Clifford Glover’ın annesi de.
“‘Hiçkimse’ Bana Senden Çok Daha Fazlasını İfade Eder” adlı makalesinin sonunda, Jordan siyah İngilizcesi adını verdiği dil pratiğinin her an savaş hâlinde olduğunu ve gerekliliğinin bulunduğu zamanı aştığını söyler. Zaferi, ifadede değil yarattığı alternatif ilişkisellikte yatar. Bu ilişkisellikte akrabalık var olan düzeni yeniden üretmez, ona meydan okur. Tarif edilemeyen bir şey olur ve Jordan’ın siyah İngilizcesi test edilir: 25 yaşındaki Reggie Jordan, June Jordan’ın öğrencisi Willie Jordan’ın erkek kardeşi, polis memurları tarafından öldürülür ve bu, kimsenin umurunda olmaz. Jordan son derece motive olan öğrencisi Willie birden okula gelmemeye başlayınca Willie’nin peşine düşer ve böylece Reggie Jordan’ın ölümünden de haberdar olur. Jordan’ın sınıfı trajediye onlar için erişilebilir olan dillerde yanıt vermeye çalışırken yaşadıkları ayrımcı yenilgiler üzerine kafa yormaktadır. Standart Amerikan İngilizcesiyle yazmanın kendilerini katillerin ve Reggie Jordan’ın harcanabilir olduğuna karar veren sistemin mantığıyla aynı safa geçirmek olacağına karar verirler. Durumu daha da karmaşıklaştırarak, kararın verileceği gün bir öğrenci New York’taki siyah bir polis memurunu Jordan’ın sınıfına getirir ve böylece bir kez daha üniversitenin yalnızca ideolojik bir denetleme kurumu olmadığını, aynı zamanda öğrenci ve işçi olan polisleri de kapsayan bir mekân olduğu fikrini destekler. Öğrenciler sonunda kendilerini ayrıcalık lehine kontrol altında tutmamaya karar verirler. Kendilerinin yarattıkları siyah İngilizcesiyle yazmanın tek seçenek olduğuna karar verirler, fakat başvuracakları yayın organlarının siyah İngilizcesiyle yazılmış açıklamalarını basmayacaklarından şüphe ederler. Zafer açıklamalarının okunabilirliğinde değildir; zafer Jordan’ın anlattığı kadarıyla, polis zulmünü bizzat kendileri ya da sevdikleri biri üzerinden deneyimleyen bu öğrencilerin birlikte eleştirel bir dil pratiğine kalkışarak yarattıkları muhalif akrabalıktır. “En azından başka hiçbir şeyden vazgeçmiyoruz” diye akıl yürütmüş “ve sonuna kadar Reggie’yle kalıyoruz” demişlerdi.
Siyah İngilizcesi ölümün öbür tarafında, ön saflarda yok sayılan akrabalığı meşru kılan bir dil pratiği hâline gelir. Benzer şekilde, Jordan’ın çalışmasının anlamlı oluşu (yalnızca) öngörüsünden değil, (yalnızca) güzelliğinden değil, (yalnızca) hayatta kalma ihtimalinin düşüklüğünden değil, fakat (aynı zamanda) arızalı kusursuzluğundan kaynaklanır. Şiir denilen eylem “halkı” yaratır. “Siyah İngilizcesi” denilen pratik siyahların kuşaklar boyu ağız dalaşına girebileceklerini ve daha sonra onun hakkında farklı bir hikâye anlatmak için yaşayabilecekleri anlamına gelir. Belki de aynı zamanda ezilen insanların bir mekândan öbür mekâna haberleşebilecekleri anlamına gelir. Willie Jordan, final ödevini June Jordan ile birlikte Güney Afrika’daki apartheid üzerine yaptığı bağımsız araştırma hakkında yazar ve ödevini erkek kardeşinin deneyimlediği polis şiddetiyle bağlantılandırır. Jordan, Willie’nin yazısını kendisininkinin sonuna ekler ve dayanışma zeminleri olarak ulusötesi bağlantılara verdiği önemin altını çizer. Eğer Audre Lorde ırkçılığın ABD’nin temel ihracatı olduğunu söylüyorsa, June Jordan ABD’nin hem Güney Afrika’da hem de İsrail’de ırk temelli canavarlaştırma mantığını yansıtan ve zorla uygulayan rejimlere kaynak sağladığını açıklar.
Derslikteki kamusal alan ve farklı kuşaklar için şiir üretimi, “kamusal”ın anlamına yapılan geçici bir müdahaledir. Ne konuşulabilir? Ne duyulabilir? Ne görünür kalabilir? Hayatta kalmanın şiiri, queer bir ilişkisellik siyah feminist üretim pratiği için anahtar roldedir. “Hiçkimse” bana senden çok daha fazlasını ifade eder. June Jordan’ın sonunda öğrettiği şey hiçkimse olarak tanımlanan kişiye karşı duyulması gereken sorumluluktur. Bu sorumluluk sınıf içinde disipline etmeyen bir dürtü, bekleneni vermeyen, düzen değil dayanışma yaratan bir konuşma biçimi, standart İngilizce bir cümlenin mekaniğinin ifade edebileceğinden çok daha fazlasını ifade eden hiçkimse için tutulan gayri meşru bir yası içerir.
Filistinlileşmek
Michelle Wright’ın Becoming Black (Siyahlaşmak) siyah diasporasında ırkın diyalog içinde yeniden üretimi üzerine anahtar bir çalışmadır.[xxxi] Irkın kuşaklar boyunca W.E.B. Dubois, Leopold Senghor ve Frantz Fanon gibi düşünürler tarafından diyalektik inşalarını ele alan Wright, ırkın diyaloğunu ortaya çıkarmak üzere Audre Lorde ve Carolyn Rodgers’tan yararlanır. Wright ırkın konuşma içinde yeniden üretildiğini; siyahlığı ve beyazlığı karşıtlık olarak tarif eden maske, örtü ve diğer metaforların yeniden üretimi analiz etmekten kaçtığını ve diaspora söyleminden anne figürünü çıkardığını savunur. Halbuki Lorde ve Rodgers anne figürünü, özellikle de kendileri olabilmek için anneleriyle girdikleri şiirsel diyalogları merkeze alırlar. Wright zaman içinde ırkın söylemsel koşullarda yeniden üretildiğini ve ırksal saflık gibi bir yerden kendilerini savunan aktivistlerin ise siyahlığın birçok farklı şeyden, farklı genden ve daha da önemlisi birçok farklı söylemsel hamleyle ve toplumsal anlatıyla yeniden yeniden kurulduğunu görmezden geldiğini savunur. Emperyalizmin kendisi de siyahlığın üretildiği bir söylemdir. Wright’ın analizi eleştirel siyah diaspora çalışmalarının emperyalizm karşıtlığı için çok önemlidir çünkü, siyahlığı mekânlar arasında ortaya çıkabilecek bir diyalog olarak tanır ve onu sürekli olarak, inşa edilmiş beyazlığın karşısında konumlayan ırkçı yapıya boyun eğmez. Siyah olmak (Franz Fanon’un yazdığı gibi) mutlaklık içerir; abject hâlinde saftır.[xxxii] Beyazlık değildir ve bir yandan da beyazlığın olmadığı her şeydir. Wright, Fanon’un “siyah olmak” tanımlayışındaki Hegelci yanılgıya işaret eder ve burada siyahlık herkesçe bilinen şekliyle maske figürü üzerinden beyazlıkla ilişkili olarak tanımlanmıştır. Bu kavramsal dünyada siyahlık ve beyazlık birbirine karşıt olarak kurulur ve Fanon’un maskelerle meşgul olurken vardığı sentezde ve DuBois’in örtü biçimindeki sentezinde aslında yeni bir şey yoktur; siyahın farkı ve zıtlık ilişkisi basitçe yeniden üretilir. “Siyah olmanın” mantığımıza bile set çekecek şekilde sabit ve belirli olduğu durumda, siyahlaşmak bir sohbettir, bir ihtimaldir, bir süreçtir. Siyahlaşmak saflığa dayanmadığı ve siyahlığın kendisinin ne olduğuna dair bir anlatıyı yeniden üretmediği için queer’dir. Aksine, siyahlaşmak siyahlığın değişken anlamından kaynaklanan gücün her şeyi etkilemesini sağlar: birbirimizle olan ilişkimizi, dayanışma ihtimalini, dil pratiğini ve siyasetin yaratıcılığını. Wynter’ın tanımladığı şekliyle siyahlaşmak şiirsel bir süreçtir. Tanımlanabilir bir şey değildir. Nesneleştiren hâkim ilişki biçimini yerinden eden bir çevre ya da bir durumla bağlantı kurma sürecidir.
Wright’ın diasporada zaman içerisinde ve mekânlar arasında siyahlaşmak üzerine yaptığı müdahalenin merkezinde olan hâline gelmek fikri June Jordan’ın “Moving Towards Home” (Eve Doğru Hareket Etmek) şiirinde vardığı Filistinlileşmeye dair emperyalizm karşıtı şiirle doğrudan alakalıdır. Siyahlaşmak beyazlığa karşıtlık içinde siyahlığın abject olarak yeniden üretiminde diasporayı queer bir müdahale olarak etkin bir şekilde kullanıyorsa, Filistinlileşmek işgal karşısında Filistinliliğin silinişiyle yüzleşiyor. Filistinlileşmek “Arap”ın ideolojik olarak Filistinli kategorisinin reddiyle, fiziksel olarak ise Filistinlilerin yerlerinden edilmesi ve Lübnan’a girilmesiyle icra edilen topraksız, sömürgeleştirilmiş bir kategori olarak kurulmasına karşı bir müdahaledir. Siyahlaşmaya dair şiir, söylemin üretici bir güç olarak tanınmasını gerektiriyorsa, Filistinli hâline gelmek söylemin yok edici bir güç olarak tanınmasını gerektirir. Jordan’ın müdahalesi mesken tutmayı engellemek üzere tasarlanmış bir konumun mesken tutulmasıdır. Filistinlileşmek ırk üzerinden farklılaştırılan gruplara ait insanları feda edilebilir kılan söylemin ortak bir şarta dayandığı gerçeğinin tasdikidir. “…leşme”nin kendisi problemlidir çünkü insanların (siyah, Filistinli) gerçek varlıklarını yasal olarak himayesiz bırakmak için bir tehdit olarak insanlar hakkındaki fikrin (siyah, Filistinli) gerçekliğine ihtiyaç duyan bir söyleme işaret eder. Hâline gelmek anlatıda birbirinin yerine geçebilmeye karşı bir müdahaledir. Filistinlileşmek hiçkimsenin daha fazla şey ifade ettiği bir yerde hiçkimseleşmektir.
Jordan şiire New York Times’ta yayımlanmış bir makaleden 20 Eylül 1982’de bir alıntıyla başlar, matemi olan bir Filistinlinin sesini kullanır, kadın “Abu Fadi nerede? Sevdiğimi bana kim getirecek?” der. İsrail emperyalizminin zulmünden bahsetmek zorunda kalmak istemeyen bir şiirle mücadele ettikten sonra, Jordan açıklar:
Siyah bir kadın olarak doğdum,
Ve şimdi,
Filistinlileştim,
Kötünün amansız kahkahasına karşı,
Oturma odaları giderek azalırken,
Benim sevdiklerim nerede?
Eve gitme zamanı geldi.[xxxiii]
Şiirde Jordan’ın aradığı, yası tutulamayan ölüyle ve mütemadiyen yerinden edilenle kurulacak olan fakat tamamıyla ABD ve İsrail devletinin emperyalist işbirliği üzerinden belirlenmemiş bir ilişkidir. Aradığı şey Wynter’ın nesnelerin nesneler tarafından yönetildiği bir ilişki diye tanımlayacağı bir şey değildir. Konuşmak “istemediği” şeye cevap oluşturmanın bir yolunu bulmak istemektedir, tıpkı öğrencilerinin başlarda siyah İngilizcesi konuşmak istememesi ve sonunda Reggie Jordan cinayeti karşısında üretmeleri gereken diyaloğa erişmek için siyahlaşmaları ve direndikleri normlar tarafından okunamaz hâle gelmeleri gerektiğine karar vermeleri gibi.
Öğrencileri gibi, Jordan da öznelliğe ulaşabilmek için okunamayan bir kimse hâline gelmeliydi. Filistinlileştim. Öznenin ve nesnenin geçmeleri gereken bir köprü ya da buluşabilecekleri bir oturma odaları vardır. 1982’de İsrail’in Lübnan’ı işgaliyle (bu İsrail’in 21. yüzyılda işgal ettiği Arap topraklarından sadece biridir) İsrail’in Filistin işgalinin emperyalist karakteri bariz hâle gelmiştir. Shatila ve Sabra mülteci kamplarında Filistinlilere karşı yapılanlar dahil olmak üzere, sivillere karşı gerçekleştirilen katliamlar, sürekli olarak Filistin Kurtuluş Örgütü’nün sözde terörist liderlerine karşı stratejik ve gerekli eylemler olarak çerçevelendiriliyordu. Jordan’ın yakın arkadaşı, Kathy Engel 1982’de New York’ta gerçekleşen “Eve Doğru Hareket Etmek” (Moving Towards Home) etkinliğinin örgütleyicilerinden biriydi. Bu, Filistinli ve Amerikalı sanatçıların İsrail’in Lübnan’ı işgali yüzünden mağdur olanlarla dayanışmak üzere gerçekleştirilen bir şiir dinletisiydi. Etkinlik Amerikan medyasının ısrarcı yanlış bilgilendirmelerine rağmen, oldukça hareketli geçmişti. Etkinlik Jordan’ın aynı ismi taşıyan şiiri için de ilham kaynağı olmuş, “oturma odası” Jordan’a bir şeyden fazlasını ifade etmiştir.[xxxiv] Oturma odası daha yaşanabilir bir dünya için bir vizyon sunmuştu ve aynı zamanda Jordan’ın Amerikan medyasının yanlı ve yanlış haberlerle Filistinli ve Lübnanlı ölümlerini meşrulaştırmasını öfke içinde izlediği yer olmuştu. Jordan ABD’nin Lübnanlıların ve Filistinlilerin yerinden edilmesi ve öldürülmesindeki suç ortaklığı ile ilgili son derece kızgındı. Bu nedenle yalnızca bir dizi kızgın ve ironik şiir (“Lübnan’daki Tüm İnsanlar Affedersiniz”[xxxv]) yazmakla kalmadı, dayanışma etkinliklerine katıldı. İsrail’i taviz vermeden ve kararlılıkla eleştirdiği için, kendisini bazı editörlerden ve yayıncılardan soyutladı. Bunun yanında öfkesini gündelik hayatta da ifade etti. Örneğin, meslektaşı Cheryl Clarke’ın şiir kitabı için yazdığı “Anlatılar: Siyah Kadınların Geleneğinde” başlıklı tanıtım yazısında Clarke’ın şiirindeki hakikati ifade etme derdini yüceltir ve bunu medyadaki İsrail emperyalizmi hakkındaki açık ve zararlı yalanlarla karşılaştırır. Her şey birbiriyle ilişkili olabilir, fakat Jordan’a göre sonunda siyah kadınların deneyimleri ile ilgili hakikatin ifa edilmesini Lübnan ve Filistin’e dair bir sorumluluk etiğiyle bağlantılandıran şey Jordan’ın her ikisini de kişisel meselesi hâline getirmesi ve ikisini de çok önemli bulmasıdır. Bu kitap tanıtım yazısının ortasındaki ABD’nin İsrail şiddetindeki payı ile ilgili sessizlik ve yanlış bilgilendirme ile ilgili feveranı bu dönem boyunca sürekli Jordan’ın aklındadır.[xxxvi]
ve şimdi ben: var olmak (sadede gelmek)
Bu makalenin kendisini tekrar ettiğini fark etmiş olabilirsiniz, metin geriye dönüp kendisine bakar, şiir olmadığı için kendisinden memnun değildir, sahneleri ve başlangıçları vardır. Düzenlenmiş gibi durmaz, akademik bir makale ya da bir kitap bölümü hâline gelmemektedir fakat burada ilişkilendiği şiirsel gelenek içinde bu durum oldukça öngörülebilirdir. Audre Lorde şiirsel olanı arar, ara dönem raporu için, bir akrabayı dinlemek için ve nesnenin öznelliğini sömürgeleştirmeden, rüyada herkes olma sürecini yönlendirirken retoriği reddetmek için. June Jordan Filistinlileşmek için şiirsel kalmalıdır. “Ve şimdi/ Filistinlileştim,” der, İngilizcede artık kullanılmayan bir zaman kullanarak. Bu, durum belirten bir emir kipinden daha mı güçlüdür? İfadede hareket vardır; burada bir durum mu, birden fazla durum mu vardır yoksa bir durum yok mudur (olmak, var olmak, gelmek)?[xxxvii] Burada emperyalizmin reddedeceği veya yok edeceği diasporaya ait bir ev, emperyalist devletin yasadışı ilan edeceği ve akademinin bugün marjinalleştireceği, sonra el koyacağı bir oturma odası vardır. Bugün yası tutulamayanın yasını hangi dilde tutuyoruz? Bunu hangi pedagojik formlarda yapıyoruz? Emperyal üniversitenin içinde bir dayanışma pedagojisi, belli bir zamanda, belli bir yerde, farklı zamanlarla ve farklı yerlerle bağlantılı, üst üste tekrar tekrar yazılan kısa bir şiir: olmak, var olmak, gelmek, hiçkimse, daha fazla anlam ifade etmek.
Notlar:
June Jordan’ın kaleme aldığı “Eve Doğru Hareket Etmek” (Arzuyla Yönlendirilen: June Jordan’ın Toplama Şiirleri) adlı eserden alınmıştır. Telif izni June M. Jordan Literary Estate Trust and Copper Canyon’dan alınmıştır. Bkz. http://www.junejordan.com.
[i] Alexis Pauline Gumbs, “Nobody Mean More: Black Feminist Pedagogy and Solidarity,” The Imperial University: Academic Repression and Scholarly Dissent içinde, (ed.) Piya Chatterjee ve Sunaina Maria (University of Minnesota Press, 2014), s. 237-259.
[ii] Abject kavramı, Türkçede tam bir karşılığı bulunmadığından, metinde olduğu gibi bırakılmıştır. Kavram, toplumdan dışlanan, reddedilen, tiksinç, aşağılık gibi anlamlara gönderme yapmaktadır (ç.n.).
[iii] Yazar burada İngilizce become (hâline gelmek, olmak) fiilini kullanıyor. Bu bağlamda become fiili Filistinli hâline gelmek, hiçkimse hâline gelmek gibi süreçlere gönderme yapıyor. Çeviride bu süreçleri Filistinlileşmek, hiçkimseleşmek diye Türkçeleştirirken become fiilinin yalnız başına geçtiği yerlerde fiil, “hâline gelmek” olarak Türkçeleştirildi (ç.n.).
[iv] Bu tespit “Power” (Güç) şiirinin Lorde’un kişisel defterinde ilk göründüğü tarih temel alınarak yapılmıştır. Lorde’un defterleri Georgia, Atlanta’da Spelman Koleji’nde tutulmaktadır.
[v] SISA üzerine daha fazla bilgi ve Lorde’un bakana yazdığı mektup (ki bu mektubu Adrienne Rich ile yazışmalarına da eklemiştir) Spelman Koleji arşivlerinde bulunabilir. Dagmar Schulz da Lorde’un mektubunun etkisini Ika Hügel’in hazırladığı Entfernte Verbindungen: Rassismus, Antisemitismus, Klassenunterdrücküng’de anlatmıştır. (Berlin: Orlanda Frauenverlag, 1993), 172.
[vi] Palimpsest, üzerindeki orijinal yazının sürekli olarak silinmesiyle üzerine yeni yazılar yazılan eski bir dokümana gönderme yapar. Palimpsest’te yeni yazılar eski yazıların üzerine yazılır ve eski yazılar tam olarak yok olmaz, dolayısıyla yeniyle eski üst üste ve iç içe geçer (ç.n.).
[vii] Sylvia Wynter, “Ethno or Socio Poetics,” Alcheringa 2 no.2 (1976): 81*87; Edouard Glissant, “Natural Poetics, Forced Poetics,” Caribbean Discourse, ed. Edouard Glissant (Charlottesville: University Presss of Virgina, 1989), 120; Michelle Wright, Becoming Black: Creating Identity in the African Diaspora (Durham: Duke Univeristy, 2004); Audre Lorde, “Power,” in Between Ourselves, ed. Audre Lorde (New York. Eidolon, 1976); Audre Lorde, “Grenada: An Interim Report,” Sister Outsider (Berkeley: Crossing, 1984), 176; June Jordan, “Nobody Mean More to Me Than You and the Future Life of Willie Jordan,” On Call (Boston: South End, 1985), 123-40; June Jordan, “Moving Towards Home,” Living Room (New York: Thunder’s Mouth, 1985), 132-34. Telif izni June M. Jordan Literary Estate Trust and Copper Canyon’dan alınmıştır. Bkz. http://www.junejordan.com.
[viii] Nicholas Mitchell, Disciplinary Matters: Black Studies and the Politics of Institutionalization (University of California: Santa Cruz, 2011).
[ix] M. Jacqui Alexander, Pedagogies of Crossing (Durham University Press, 2005), 194.
[x] A.g.e., 190.
[xi] A.g.e., 246.
[xii] Bkz. Alcheringa 2, no. 2 (1976).
[xiii] Edouard Glissant, “Natural Poetics, Forced Poetics,” 120.
[xiv] David Lavin, Richard Alba ve Richard Silberstein, Right vs. Privilege: The Open Admissions Experiment at the City University of New York (New York: Free Press, 1981), 5.
[xv] Bkz. Paul Chevigny, Police Power: Police Abuses in New York (New York: Pantheon Books, 1969).
[xvi] Burada “queer” toplumsal normların sekteye uğratılmasına gönderme yapmaktadır.
[xvii] “To Help the Disadvantaged,” New York Times, 4 Ağustos, 1968, E11.
[xviii] A.g.e.,13.
[xix] Marilynn Johnson, Street Justice: A History of Police Violence in New York City (Boston: Beacon, 2003).
[xx] Fred M. Hechinger, “In the Colleges ‘Separate’ Could Mean ‘Inferior’ for Blacks,” New York Times, January 12, 1969.
[xxi] Audre Lorde, “Race and the Urban Situation Syllabus” (Audre Lorde Yazıları, Spelman Koleji Arşivi, Kutu 17, Dosya 60).
[xxii] Lorde, “Power”.
[xxiii] Audre Lorde, “Poet as Teacher as Human,” I Am Your Sister: Collected and Unpublished Essays by Audre Lorde, ed. Beverly Guy-Shetfall ve diğerleri (New York: Oxford University Press, 2011), 181, Jordan, “Nobody Mean More to Me Than You,” 129.
[xxiv] Edouard Glissant, Poetics of Relation, çev. Betsy Wing (Ann Arbor University of Michigan Press, 1997).
[xxv] Lorde, Sister Outsider, 179.
[xxvi] A.g.e., 189.
[xxvii] Öğrenci June Jordan’ın basılmamış yazılarını bir araya getiren “Children and the Hungering For”da (Çocuklar ve Hasret Kalmak) alıntılanmıştır. Eser Harvard Üniversitesi’ndeki Schlessinger Kadınların Tarihi Kütüphanesi’ndeki June Jordan Arşivi’nde bulunmaktadır. Daha fazlası için bkz. The Voice of Children (New York: Washington Square, 1974).
[xxviii] Jordan, On Call, 128.
[xxix] A.g.e.
[xxx] A.g.e.
[xxxi] Wright, Becoming Black.
[xxxii] Frantz Fanon, Peau Noire, Masques Blancs (Paris: Seuil, 1952), 87, çev. Charles Lam Markmann, Black Skin, White Masks (New York: Grove, 1967).
[xxxiii] Jordan, “Moving Towards Home.”
[xxxiv] Kathy Engel ve yazar arasındaki kişisel sohbet, 14 Şubat 2013.
[xxxv] June Jordan, “Apologies to All the People in Lebanon,” Directed by Desire: The Collected Poems of June Jordan (Port Townsend, Wash.: Copper Canyon, 2005).
[xxxvi] Cheryl Clarke Yazıları, Siyah Gay ve Lezbiyen Arşivi, Schomburg Kütüphanesi, New York Halk Kütüphanesi.
[xxxvii] İngilizce cümlede Audre Lorde “I am become a Palestinian” ifadesini kullanmaktadır. Çeviride, buradaki fiillerin hepsini kullanmak yerine Filistinlileştim ifadesi kullanılmıştır. Yazarın olmak, var olmak, hâline gelmek diye parantezde geçirdiği ifadeler ise sırasıyla orijinal metindeki am, be, come kelimelerine gönderme yapmaktadır (ç.n.).