Kapılar çalınırdı
ve kadınlar açarlardı kapıları
geçip giderdi hayat
hergün tozu alınarak ve parlatılarak
Onlar ki
büyük bir aşkın özlemini duyarlardı
seyretmek için kendi güzelliklerini
çağların ardından bir tablo gibi
donup kalmaktı istedikleri
Küçük bir kız çocuğu iken
uysal birer fidan gibi büyüdüler
ve parmaklarına pırıltılı halkalar giyip
beyaz güvercinler gibi
tutsak evine girdiler
Sokağa düştü kimisi
anne bile olmadan
Kimisi bir kuyrukluyıldız olup gitti
kimisi bir gül dalına astı kendini
hayatı sorgusuz bekledi
Işıl ışıl yandı camlar
çamaşırlar ütülendi
ama çalınmadı kapı hiç
o çılgınca seven adam hiç gelmedi
Dünya bir at arabasıydı
ve son sürat çekerlerdi onu
nasıl da anlamazlardı
kadının en güçlü olduğunu
ve özgürlük sözcüğü
gökyüzünde bir yılbaşı balosuna benzerdi
hiç bulamadılar uygun elbiseyi
asla oraya gidemeyeceklerdi
Onlar hep şaştılar yalnızca
erkeklerin asker kılıklarına
ve gece yarısı tutulan nöbetler için
kazaklar ördüler
gizlice giyilsin diye üniforma altına
İnce şişlerle zahmetin ördüğü hayat
kurşun delikleriyle yaralandı
Çeyizleri çiğnendi insafsızca
insanın insanı her kıyımında
yitirdiler o en değerli kocalan ve oğullan
gözyaşı ve yalnızlık yandı mumlarda
buhurdanlıklar tüttü hep
soğuk dul odalarında
Duvardaydı resimleri
Babaların, oğulların ve silahların ellerindeki
kalın kaşlar, gür bıyıklar, sert bakışlar
hükmettiler yuvaya
Her şeye karışırlardı bulundukları yerden
kapının tokmağından tenceredeki aşa
bağırtıları hala çınlardı ortalıkta
Çocuklar küçük kediler gibi
annelerin eteğine sığınırdı da
Onlar hep dua ettiler
ve mersin dalları taşıdılar
her bayram mezarlara
ince bir sızıyla yaşandı özlem
sessizce indi
yürekten kasıklara
Kapılar çalınırdı
ve kadınlar açarlardı kapıları
Geçip giderdi hayat
hergün tozu alınarak ve parlatılarak