Türkiye, Haziran seçimlerinin ardından, savaş ve fiili darbe koşullarının hâkim olduğu bir sürece girdi. Geçtiğimiz aylar boyunca hemen her gün ölüm haberleriyle güne başlar olduk. Bu dönem birçok açıdan 1990’lardaki şiddet ortamından ayrışıyor. Alev Özkazanç ile yaptığımız söyleşide içinde bulunduğumuz bu ‘yeni’ sürecin feminist bir perspektifle analizini yapabilmek için hangi parametrelerden hareket etmemiz gerektiğini, bu dönemin cinsiyet rejimi bağlamında ne tür değişikliklere karşılık geldiğini konuştuk.
Meksika’nin Ciudad Juárez kentinde, 1993 yılından beri neredeyse bin beş yüz kadın öldürüldü ya da kaybedildi. Kadınların anneleri, sanatçılar, bağımsız aktivistler ve de insan hakları savunucuları, cinayetler ve kaybedilmelerle ilgili farkındalık sağlamak ve adalet talep etmek için pek çok kez sokaklara döküldüler. Her ne kadar son yıllarda sokakları dolduran kalabalıklar azalmış gibi görünse de, şehrin dört bir yanında protesto için kullanılan nesnelere rastlamak mümkün. Bu makale, cinayetler ve kaybedilmelerle mücadelede kullanılan pembe haçlara, anıt ve heykellere, grafitilere, kayıp ilanlarına, fotoğraflara ve şiirlere odaklanarak gündelik nesnelerin mücadeledeki merkezi rolünü tartışıyor. Kolektif eylemlerde nesnelere genellikle tali bir rol biçilse de, günümüz mücadelelerinin sadece insan bedenleri üzerinden anlaşılamayacağını, şeylerin de insanlar gibi güce ve failliğe sahip olduğunu iddia ediyor. Gündelik nesnelerin siyasal eylemin zamansallığını, biçimini ve etkisini genişlettiğini öne sürerek Ciudad Juárez’i, insan bedenlerinin sokaklara dökülüp dökülmemesinden bağımsız olarak, bir direniş ve daimi protesto şehri olarak yeniden yorumluyor.
Kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet son hızıyla ve gittikçe daha da vahşi bir hâl alarak devam ederken şiddetin nasıl sona erdileceği uzun bir süredir feminist hareketin ve kamuoyunun gündeminde yer alıyor. Şiddeti sona erdirmek için birbirinden farklı ve birbiriyle çatışan görüşler ve öneriler de dillendiriliyor. Dergimizin bu sayısında feminist avukat Gökçeçiçek Ayata ile cinsiyetçi şiddeti yaratan siyasi iklim, hukuk sisteminin cinsiyetçi uygulamaları ve şiddetin geriletilebilmesi için ihtiyacımız olan mekanizmalar üzerine konuştuk.