Sevgili Feminist Yaklaşımlar Okuyucuları,
Dergimizin bu yeni sayısında feminist aktivizmi ilgilendiren ve birbirleriyle kesişen alanlarda bulunan iki önemli meseleyi tartışıyoruz: dijital aktivizm ve cinsel tacize karşı mücadele. 2017 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıkıp bütün dünyaya yayılan #MeToo (Ben de) Hollywood’dan Bollywood’a sinema endüstrisinin parlayan yıldızlarının maruz kaldıkları cinsel taciz deneyimlerini görünür kıldı. Büyük yıldızlar tarafından ifade edilen bu deneyimler benzer deneyimleri farklı bağlamlarda yaşayan kadınlara da cesaret verdi. Dünyanın birçok yerinde kadınlar #metoo etiketini kullanarak sustukları, söylemedikleri, utandıkları, görmezden geldikleri, hasıraltına atmaya çalıştıkları cinsel taciz deneyimlerini bazılarını hiç tanımadıkları sosyal medya takipçileriyle paylaştılar. Bu toplu açıklama hali bu deneyimi yaşayanlara yalnız olmadıklarını hissettirirken yaşamayanlara da bu tip olayların aslında etraflarında ne kadar yaygın olduğunu gösterdi. Tanıdıkları kadınların sosyal medya paylaşımlarını gören erkeklerin yine sosyal medya üzerinden durum ile ilgili şaşkınlıklarını paylaşmaları bu tür bir bilinçlenmeye ne kadar ihtiyaç olduğunu da göz önüne serer nitelikteydi.
Etiketin bu derece yaygınlaşması ve cinsel tacizin açıkça konuşulabilen bir olay olarak ortaya çıkması bir karşı tepkiyi de beraberinde getirdi. #Metoo’nun cinsel tacize maruz kalanların açıklamalarını esas almaya ve onlara inanmaya yönelik çağrısı harekete karşı geliştirilen eleştirilerin odağında yer aldı. Hareketin doğru olmayan ithamların varlığı ile ilgili sessizliği karşı tepkinin önemli dayanaklarından biriydi. Bu tepkiler bazen oldukça sert karşı örgütlenmelere de neden oldu. Bu sayımızda yer alan Simona Sharoni’nin yazdığı “#MeToo Çağında Sesini Yükseltmek ve İnatçı Ataerki: Bir Asansör Vukuatından Feminizm Karşıtı Tepkiye Dair Ne Öğrenebiliriz?” adlı makale yazarın kendi başından geçen bir olay ve bu olayın medyada yer alması sonrası gelişen karşı tepkiyi anlatıyor. Simona Sharoni makalesinde sosyal medyanın hem farklı seslerin yükselebileceği hem de nefret kampanyalarının kolaylıkla örgütlenebileceği bir yer olduğuna işaret ederken, şiddeti giderek artan feminizm karşıtı ve kadın düşmanlığını besleyen tepkilere rağmen feministlerin yılgınlığa düşmeden yenilikçi stratejilerle cinsiyetçilikle mücadeleye devam etmelerinin ve kadın dayanışmasının önemini vurguluyor.
#Metoo’nun feminist hareket için ortaya koyduğu bir başka mesele ise dijital aktivizmin bir başka deyimiyle etiket feminizminin imkânları ve sınırlarıydı. Hackleme, online imza kampanyaları, muhalif websiteleri veya e-mail bombardımanları sokak eylemleri, grev, boykot gibi geleneksel ve yüz yüze eylemlerin yerini ne derece tutabilirdi? Bir yandan zaman ve mekândan bağımsız bir örgütlenme ve eylem biçimi sunan diğer yandan hafızasızlık ve hesap verme yoksunluğu gibi sorunları beraberinde getiren dijital aktivizm nasıl bir feminist aktörlük öngörüyordu? Ronay Bakan “#MeToo’dan #WhyIDidntReport’a: Dijital Eylemlerin İmkânları ve Sınırları Üzerine” adlı makalesiyle tam da bu sorulara yanıt arıyor. Yazar bu yazıyla #MeToo’nun hem ABD hem de dünyada özelinde ciddi bir feminist tartışma ortamı ve canlanma yarattığını savunuyor. Yazar, günümüzde internetin her yerdeliğinin kadınlara zamanın ve mekânın ötesinde hareket etme fırsatı tanıdığını ve böylece farklı yerellerde yaşanan kadın/lık deneyimlerinin daha çok görünürlük kazandığını iddia ediyor. Fakat aynı zamanda bilgi ve iletişim teknolojilerinin toplumsal eşitsizlikler ve güç ilişkilerinden ne kadar muaf olduğuna dair sorular soruyor. Bu sorular çerçevesinde de #MeToo’nun var olan haliyle demokratik feminist bir diyaloğa alan açıp açamayacağının hâlâ tartışmalı olduğuna dikkat çekerek yazıyı sonlandırıyor. Leona M. English ve Catherine J. Irving’in yazdığı “Ağ Feminizmi ve Toplumsal Hareket Öğrenimi” adlı makale ise saha çalışmaları yapan feminist kurumların yeni bilgi teknolojilerini ve sosyal medyayı kullanarak çalışmalarını nasıl yaygınlaştırabileceği, dünyanın farklı yerlerindeki toplumsal hareketlerin bu araçları kullanarak birbirlerinden neler öğrenebileceği ve ne tür farklı modeller yaratılabileceği üzerine tartışmalar sunuyor.
Ayten Sönmez “Geçmişin Üzerindeki Perdeyi Kaldırmak/Geleceği Hayal Etmek: Türkiyeli Ermeni Bir Kadının Çoksesli Özyaşamöyküsü” adlı makalesiyle bizi sosyal medyanın olmadığı, kadınların başlarından geçenleri etiketlerle değil de kuşaklar ötesine uzanan aile anlatıları, anı ve otobiyografilerle anlattığı bir mecraya götürüyor. Yazar, Sosi Antikacıoğlu’nun Geçmişimden Sesler ve Renkler adlı kitabı üzerine yaptığı incelemede otobiyografinin çoksesli anlatısının egemen politikaları deşifre edici potansiyelini irdeliyor.
Esra Aşan’ın Perihan Meşeli ile yaptığı “Nafaka Hakkı, Adalete Erişim ve Cinsel Şiddetle Hukuki Mücadele Üzerine” söyleşi son dönemde tartışma konusu olan nafaka hakkını ve cinsel şiddetle mücadelede adalete erişimin önemini konu alıyor. Etrafında örgütlenen kadın düşmanı söyleme karşı nafaka hakkının neden savunulması gerektiğini tartışan söyleşide kadınların uzun süren mücadeleler ve çalışmalar sonucunda kazandığı pek çok hakkın geri alınması tehlikesine karşı da feminist aktivistleri uyarıyor.
Bu sayımızda bir önceki sayımızda yer alan bir tartışmayı da devam ettiriyoruz. Füsun Arda geçen sayımızda Charles Perrault’un “Mavi Sakal” masalının feminist bir bakışla yeniden yazımı olan Angela Carter’ın “Kanlı Oda” adlı öyküsünü Lacan’ın benlik gelişimi, Laura Mulvey’in “eril nazar” ve Clarissa Pinkola Estés’in “kadının erginlenmesi” kavramları üzerinden değerlendirmişti. Şenel Göçmen ise aynı eser üzerine yazdığı makalesinde öykünün egemen ideolojinin dayattığı cinsiyetçi roller çerçevesinde sessiz, itaatkâr, pasif ve mutlu son için kurtarıcı erkek kahramanı bekleyen kadın profilini tersyüz edişini ve kadını nasıl kendi hikâyesinin öznesi yaptığını tartışıyor. Kocasının koyduğu yasağı çiğnediği için ölümle cezalandırılacak olan genç kadının cezadan kurtuluş ve mutlu sona ulaşma sürecini, zihinsel ve bedensel bir farkındalık, karşı koyma ve özneleşmeye işaret eden bir kavram olarak ele aldığı özsavunma bağlamında inceliyor.
Bu sayımızın kapağında yer alan çizim Eleni Kalorkoti’ye ait. Çizimin tamamına bu adresten ulaşabilirsiniz: https://www.elenikalorkoti.com/No-Feminism-No-Future. Eleni Kalorkoti’ye çalışmasını bizimle paylaştığı için çok teşekkür ediyoruz.