Türkiye ve dünya her anlamda “olağanüstü bir hâl”den geçiyor. Ortadoğu’da Suriye merkezli savaş, Amerika ve Avrupa’da yükselen sağ popülist politikalar ve Türkiye’de 15 Temmuz sonrasında iyice sertleşen baskı rejimi… Ülkemizde hukukun üstünlüğünün ve demokratik taleplerin hiçe sayıldığı bir dolu uygulama yaşanıyor. En acısı da Ortadoğu ve Türkiye coğrafyasında kötülüğün türlü hâllerine, paramparça edilen bedenlere tanıklık ediyor olmamız. Adana Aladağ’da adına yurt denen bir derme çatma yapıda kilitli yangın merdiveninin önünde can veren kız çocuklarını değil, o kapıları neden kilitli tutmaları gerektiğini açıklama gayretine düşenleri görüyoruz. Her gün yeni bir çocuk tecavüzüne, kadın ve trans cinayetine uyanıyoruz. Kadınların ve çocukların haklarının korunmasını değil, kız çocuklarını onlara tecavüze eden erkeklerle evlendirmeyi gündeme getiren siyasetçileri dinliyoruz. Medyanın teksesliliği içinde Siirt’in Şirvan ilçesindeki bakır madeninde göçük altında kalan işçileri değil, o işçilerle beraber toprak altında kalan iş makinelerini manşete taşıyan yayınları okuyoruz. Kapatılan televizyon, gazete ve dergilerin, tutuklanan siyasetçi, gazeteci, yazar ve edebiyatçıların ve de görevlerinden uzaklaştırılan akademisyenlerin, eğitimcilerin sayısı her geçen gün daha da artıyor. Şiddetin her türünün gittikçe pervasızlaştığı, kurumların işlemez hâle geldiği böylesi zamanlarda hepimize düşen en büyük sorumluluk işimizi en iyi şekilde yapmak ve içeriği gittikçe boşaltılan barış, demokrasi, laiklik, özgürlük gibi değerleri her zamankinden daha fazla savunmak…
***
Dergimizin bu sayısında ilk olarak feminist avukat Hülya Gülbahar ile “Yeni Türkiye’de Kadın ve Çocuk Hakları Üzerine” adlı söyleşi yer alıyor. Son zamanlarda kadın haklarıyla ilgili pek çok kanunda değişiklik yapıldı ve de yapılması öneriliyor. Hülya Gülbahar ile son dönemlerde yaşanan gelişmeleri tartıştığımız bu söyleşide Yeni Türküye’nin kadınlar ve çocuklar için ne ifade ettiğini konuştuk.
İkinci olarak Deniz Kandiyoti’nin kaleme aldığı “Sekülerliğin Doğum Sancıları: Türkiye’deki Bilmece ve Paradoks” adlı makaleyi yayımlıyoruz. Makale ‘seküler’ terimi ile ilişkili anlamlar öbeğini çözmeyi ve sekülarizmin siyasi kaderini analiz etmeyi hedefliyor. Özellikle, hesap verme eksikliği, otoriterlik ve militarizme dair eleştirilerin neden ve nasıl sekülarizmin kendisine yönelik saldırılarla ilişkilendirildiğini tartışıyor. Kandiyoti, ‘seküler’ ve ‘İslami’ terimlerinin, kendi hegemonya ve iktidarlarını pekiştirme arayışlarında, çatışan siyasi aktörler tarafından seferber edilen boş gösterenlere ve mecazlara dönüştüğünü iddia ediyor. Kandiyoti’nin ardından Niamh Reilly’nin, “Neo-Seküler Çağda Feminizm ve Sekülerizmin Etkileşimi” isimli makalesi yer alıyor. Reilly, neo-seküler çağda sekülarizmi özgürleştirici bir niyetle yeniden tanımlayabilmek için en geniş söylemsel çerçeve olarak “demokrasi”ye ve onu destekleyen değerlere vurgu yapıyor.
Dergimizde yer alan bir diğer yazı Jennifer Nedelsky ile son kitabı A Care Manifesto: (Part) Time For All [Bir Bakım Manifestosu: Herkes için (Yarı) Zamanlı İş] hakkındaki söyleşi. Nedelsky kitabında istihdam üzerine yapılan çalışmalarla bakım üzerine yapılan feminist çalışmaları bir araya getiren bir tartışma sunuyor ve bakım işi ile iş yaşamının düzenlenişinin birbirinden ayrı düşünülemeyeceğini savunuyor. Bunu yaparken hem yarı zamanlı işe dair önyargıları kırmaya çalışıyor hem de bizi bakım işini bir yük olarak değil insanın kendisi ve diğer canlılar ile kurduğu ilişkileri şekillendiren yaratıcı bir faaliyet olarak yeniden düşünmeye çağırıyor.
Son olarak Talia Mae Bettcher’in “Yanlış Kuramda Tutsak Kalmak: Translara Yönelik Baskıyı ve Trans Direnişini Yeniden Düşünmek” adlı makalesi yer alıyor. Yazar bu makalede, translara yönelik baskının ve trans direnişinin hâkim olan trans modelinde var olandan ayrılan bir tanımını savunuyor. Hem “yanlış bedende hapsolma” modelinin hem de trans modelinin sorunlarını gösterirken öne sürdüğü modelin nasıl direnişçi bir anlatı olarak görülebileceğini açıklıyor.
Bu sayımızın kapak fotoğrafı için fotoğrafçı Nazım Serhat Fırat’a teşekkür eder ve hepinize iyi okumalar dileriz.