Skip to main content
Tag

fuhuş

Samimi Bir Sohbet ya da Bir Muammanın Analizi

Yazar: Sayı 24 | Ekim 2014 No Comments

Gündelik yaşamda kendi pratiklerimize uzak kavramlara bakışımız, örtük olarak bize dayatılanlardan ne kadar bağımsızdır? Taleplerimizi toplum hayatında herkesin yer bulabilmesi için, "her şeye rağmen" istemekte miyiz yoksa düşünce dünyamızı geleneksel düşünce kalıpları içinde şekillendirip önyargıları ve yadsımayı yeniden ürettiğimizin farkına dahi varmadan sorgulanmamış aktivizmimizle, ne idüğü belirsiz bir özgürlüğü herkes için istediğimizi mi iddia ediyoruz?

Elinizdeki yazı, toplumun çoğunluğunca inkar edilen, kabul edenlerince makbulleştirilmeye çalışılan LGBTI bireyleri anlamak adına yazılmış, öznel bir sorgulama, sesli bir düşünce jimlastiğinin metinleştirilmiş halidir.

Gündelik hayatımızda LGBTI bireylere dair tanıklıklarımız son derece kısıtlı ve gerçekliğinden oldukça koparılmış halde. LGBTI bireylerle toplumsal alanda hiç temas etmemiş biri için LGBTI olmak ya köklü bir nefret ve homofobi duyacak şekilde kodlanıyor ya da LGBTI olmak tüm zorluğundan koparılarak karikatürize ediliyor. 

Bu sebeple bu yazı kendi tanıklığımdan yola çıkarak; yadsıdığımız, kabul etme cesaretini gösterdiğimizde ise oldukça samimiyetsiz davrandığımız LGBTI bireyleri anlamak adına, hataları ve iyi yanları ile ve halen sorgulamaya devam ederek geliştirilmeye çalışılan bir empatiyi iddiasız ve içten bir dille dile getirmiştir.

Devamını Okuyun

Hikayeler Anlatırken Özne(l)likler Kurmak: Anne, Yurt, Jilet

Yazar: Sayı 23 | Haziran 2014 No Comments

Bu yazı, yetiştirme yurdu deneyimi olan genç kadınların hayat hikâyeleri ve bu hayat hikâyelerinin anlatılma biçimleri üzerinedir. Yazı, birkaç ana mesele etrafında örülmüştür. Öncelikle, yetiştirme yurdu deneyimi özelinde, hikâye anlatma stratejilerine ve hayatının hikâyesini anlatıyor olmanın barındırdığı olanaklara odaklanmaktadır. Sonra, yetiştirme yurdunun resmi hikâyeleme biçimindeki sorunları göstererek, bu tür bir hikâyeleme biçiminin neden terk edilmesi gerektiğini tartışmaktadır. Yazı, ilerleyen kısımlarında esas olarak üç genç kadının hikâyelerinden yola çıkarak ve başka hayat hikâyelerine de uğrayarak, yetiştirme yurdu deneyimi olan genç kadınların başvurdukları anlatma stratejilerini, hikâyeleme biçimlerini ve devreye soktukları stratejilerin neleri ortaya serip nelerin üstünü örttüğünü ele almaktadır. Bu çalışma, bir yandan yetiştirme yurdu deneyimi olan genç kadınların hikâyelerini görünür kılmaya amaçlarken, öte yandan da, feminist metodolojiyi benimseyerek ve devreye sokarak bu hikâyeleri dinlemenin, bir araştırmacıya ne tür zorluklar, ikilemler, tereddütler getirdiğini tartışmaya çalışmaktadır. Çalışmanın kaynağını ise, yetiştirme yurdu deneyimi olan bir grup genç kadınla, 2009’dan 2013’e uzanan süreçte, aralıklarla yapılan derinlemesine mülakatlar ve mülakatlar sırasında geliştirilen diyaloglar ve kurulan arkadaşlıklar oluşturmaktadır.

Devamını Okuyun

Tanrı’nın Evindeki Orospular

Yazar: Sayı 06 | Ekim 2008 No Comments

“Tanrı’nın Evindeki Orospular”, İngiliz Fahişeler Kolektifi’nin 1982’de polisin fahişe kadınlara yönelik ırkçı ve cinsiyetçi baskılarına dikkat çekmek üzere yaptığı kilise işgali eylemini anlatıyor. Bu eylem sürecinin bir öznesi olan Selma James, eylemin örgütlenmesini anlatırken fahişelik ve fahişe kadınlarla ilgili tartışmaları sürdürebilmek için gereken bazı kavramsal çerçeveleri sunuyor. Örneğin fahişeliği kadınların yaptığı işlerden biri olarak görmenin ve bunun seks işçiliği olduğunu idrak etmenin altını özellikle çiziyor. Kadınları fahişeler ve fahişe olmayanlar olarak bölmenin kimlerin işine yaradığını özellikle kadınların sorgulamasını istiyor. Ve feministlere bir çağrı yapıyor: Artık taraf olun. Kimden yana olduğunuzu belirleyin. Polis mi, fahişeler mi? Devlet mi, devletle karşılaşma yaşayan kadınlar mı?

Devamını Okuyun

Türkiye’de Fuhuş Sektörü Üzerine

Yazar: Sayı 06 | Ekim 2008 No Comments

Ayşe Tükrükçü, 2007 genel seçimlerine İstanbul 2. bölgeden bağımsız aday olarak katıldı. Seçim sürecinde yürüttüğü politikayı, taşıdığı dövizlerde şöyle özetliyordu: “Eski Genelev Kadınıyım (Modern Köle), Tüm Hayatsız Kadınlar İçin, Tüm Ezilen, Hor Görülen Şiddet Mağduru Kadınlar İçin İstanbul Bağımsız Milletvekili Adayıyım”. Türkiye’de fuhuş, belirli dönemlerde feminist hareketin gündemine girmiş olmakla birlikte yeterince ele alınmış, hakkında ciddi anlamda siyaset üretilmiş bir konu değil. Ayşe Tükrükçü’nün, fuhuş sektöründe çalışan kadınlar lehine siyaset yapmaya ve yaşanan fiziksel, ekonomik ve duygusal şiddeti görünür kılmaya çalışması, bu nedenle çok önemli. Kendisiyle, kişisel deneyimlerinden yola çıkarak Türkiye’de fuhuş sektörü ve devletin bu sektördeki rolü üzerine konuştuk.

Devamını Okuyun

Suskunluğun Siyaseti: Hayat Kadınlarına ve Fuhşa Dair Sessizliğin Feminist Bir Analizi

Yazar: Sayı 06 | Ekim 2008 No Comments

Devletin iktidarını anlamak aynı zamanda iktidarın sessizleştirdiği alanlara bakmayı beraberinde getiriyor. Bu yazı, devletin fuhuşla kurduğu ilişkiye odaklanarak, sessizleştirme üzerinden kendisine nasıl bir cinsel iktidar alanı kurduğunun analizini yapmaya çalışıyor. Devlet, vesikalı ve vesikasız olarak çalışan hayat kadınlarına dair oluşturduğu yasal düzenlemelerle kadınları sadece toplumsal yaşamın kıyılarına itmekle kalmıyor, aynı zamanda kadınların yaşadıkları deneyimi dillendirmelerini engelleyen uygulamaları da faaliyete geçiriyor. Özellikle vesikalı olarak çalışan kadınların yaşamlarında bu düzenlemeler uç noktalara vararak, bu yaşamları yalnızca devlet aktörlerinin ve devletin izin verdigi kişilerin girebileceği ve üzerine söz üretebileceği mahrem bir alana dönüştürüyor. Sonuç olarak bu yazı, sadece kadınların sessizleştirilme hikâyesine değil, fuhşa aynı zamanda devletin kendisinin de sustuğu ve fuhuş hakkındaki bilgiyi sırra dönüştürdüğü bir alan olarak yaklaşarak devletin kendi iktidarı için nasıl mahrem bir alan kurduğunu analiz ediyor.

Devamını Okuyun

Çatışma Sonrası Zorunlu Seks İşçiliği Bir Savaş Suçu mudur?

Yazar: Sayı 03 | Haziran 2007 No Comments

Birleşmiş Milletler idaresindeki Kosova’da ve Bosna-Hersek serbest ticaret bölgesinde çalışan çeşitli kesimlerden feministler ve insan hakları savunucuları, güvenliği ve insan haklarını temin etmek üzere bölgede bulunan Birleşmiş Milletler Barış Gücü askerlerinin ve insani yardım çalışanlarının iyiden iyiye bulaştığı zorunlu seks işçiliği ve kadın ticaretindeki patlamayı endişe verici buluyor. Karin Jurschick’in yönettiği Barış Gücü ve Kadınlar isimli yakın tarihli ve çarpıcı belgesel, karmaşık bir çelişkiye değiniyor: insan haklarının uygulanmasıyla, kadının insan hakları ihlallerinin mümkün hale gelmesi.
Bu çalışmada, filmden, devlete ve sivil toplum kuruluşlarına ait çeşitli kaynaklardan ve seks işçileri üzerine yapılmış akademik çalışmalardan yararlanarak, küreselleşen ekonomide seks işçiliği yapan çok sayıda kadının yanı sıra, durumun bu derece muğlak olmasının, dünya halklarının siyasi ve ekonomik olarak örgütlenebileceği yolları baştan sona yeniden tasarlamaya niçin ihtiyacımız olduğunu net bir biçimde açıkladığını öne sürüyorum. Kadının insan haklarının, kurulmuş veya oluşma aşamasındaki siyasi iktidar ve küresel ekonomik bütünleşme modellerinden herhangi biriyle bağdaşıp bağdaşmadığını sorgulamalıyız. Kadınların cinsel haklarını tanımanın ve kurumsal olarak korumanın toplumsal, politik ve ekonomik sonuçlarının neler olabileceğini araştırmalıyız.

Devamını Okuyun

“Öteki”nin Kadını: Beden ve Milliyetçi Politikalar*

Yazar: Sayı 02 | Şubat 2007 No Comments

Iğdır, 1998 başlarında adını büyük mazot kaçakçılığı ve Ağca’yı İran’a kaçıran bir sağcı partinin il örgütü başkanının demeçleriyle duyurmuştur. Daha gizil olarak çevre kentlerde adı, Sovyet sisteminin çöküşüyle beraber, Kuzey Kafkas ülkelerinden inen kadınların en fazla “çalıştırıldıkları” ve geçimini “sınır ötesi fuhuş”tan sağlayan kentlerden birisi olarak da anılır. Bu çalışma, 2002 yılında Iğdır’da “ulusaşırı seks trafiği” (sex trafficking) üzerine ve bu olgunun “sınır”la nasıl bağdaşarak ilerlediğini anlamak amacıyla yapılmış bir alan araştırmasına dayanıyor. Çalışmanın denetimi, Ağrı ve Doğubayazıt’ta yapıldı. Ayrıca kent sakinleri, kanaat önderleri ve fahişelik yapan-yaptırılan-yaptıran kadınlarla görüşmeler; fuhuş sektörü içindekiler, kentin yerel yönetimi ve devlet görevlileriyle yapılan görüşmelerle beslendi ve sınandı. Çalışmanın temel sorusu, “bir kentin küresel kapitalizme, hangi birikim kalıplarını, hangi yolları kullanarak eklendiği ve kentin bu yeni geçim kalıplarını meşrulaştırıcı ideolojik değerleri nerelerden üretebildiği”dir. Çalışmanın en önemli sonuçlarından birisi, Iğdır’ın bir sınır kenti olarak seçtiği özel milliyetçi, hatta zaman zaman ırkçı retoriğin, sınır ötesi fahişeliğin yapılmasını meşrulaştırıcı bir öğe olmasıdır. Beden ve kadın bedeninin aşağılanması, kadına -sadece fuhuş yaptırılan kadına değil ama kentin yerli kadınına- yönelik saldırılar, kadınların bedenleri ve bunu da aşarak milliyetleri üzerinden ilerletilmekte; bu yolla kentin iki kadın grubunun da birbiriyle dayanışması bedenlenmiş bir milliyetçilik üzerinden engellenmektedir. Iğdır, mazot kaçakçılığından geçinmeyi seçtiğinde, bu illegal geçimin birikimi ırkçı milliyetçi retoriği benimseyen bir birikim grubunun eline geçmiştir. Bu yeni geçim aracılığıyla kentin küresel kapitalizme eklenme yolu yine mazot kaçakçılığı ve sınır ötesi kadın satışıyla sürdürülmektedir. Kaçaktan pay almayı sürdürmenin en meşru yolu, hem milletin çoğunluk milliyetleri hem de yerelin ağırlıklı milliyetleri aracılığıyla, kadın bedenini aşağılama ve erkekliği yüceltmeyle sonuçlanıyor. Iğdır’da hem fuhuşun içine çekilen kadınlar hem de kentin yerli kadınları, bir pazarın ve bir haritanın kurbanıdır.

Devamını Okuyun