Türkiye’nin son yıllarına tutuklamalar furyası damgasını vurdu. Balyoz, Devrimci Karargah, Ergenekon, KCK operasyonlarıyla asker, bürokrat, gazeteci, siyasetçi, aktivist, feminist, sendikalı, sosyalist, öğrenci… binlerce kişiye cezaevi yolu gösterildi. Kadın hak ihlallerine ilişkin davalarda, özellikle tecavüz davalarında, sanıkların salıverildiği örnekleri kısa süre önce gördük. Biz bu çalışmalarımızı yürütürken Türkiye'nin pek çok cezaevinde Kürt tutuklular açlık grevlerine başladılar. Geçtiğimiz sayımızda, kadın tutuklular ve tutuklu yakınlarıyla söyleşiler yaparak, kadınların tutukluluk koşullarını, toplumsal cinsiyetin tutuklama süreçlerinde, tutukluluk halinde ve sonrasında nasıl etkili olduğunu gündeme getirmeye çalışmıştık. Bu sayımızda da İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Ümit Efe ile Türkiye’de cezaevlerinin ve kadın tutukluların durumu ve koşulları üzerine konuştuk. Ümit Efe hem kendi kişisel deneyiminden hem de İHD’nin çalışmalarından hareketle Türkiye’de farklı dönemlerde kadınların yaşadıkları tutukluluk deneyimlerini ve bu konuda yürütülen çalışmaları bizlerle paylaştı.
Yağmurun altında renkler birbirine girmiş olsa da
mesaj açıktı.
Armagh hapishanesinde kadınlara
çıplak arama yapılıyor.
-Christy Moore (şarkıcı), On the Bridge
Kötü bir rüyadan uyanmak seni ille de avutmaz. Az önce rüyanda gördüğün dehşetin ve hatta o dehşetin altında yatan gerçekliğin tamamen farkına varmana da yol açabilir.
-Bernhard Schlink, The Reader
Bu makale tutukluların siyasal kimliğinin direncini kırma amacı güden ve şiddet içeren bir kontrol teknolojisi olarak, Kuzey İrlanda’daki kadın siyasi tutuklulara yönelik çıplak arama uygulamasını ele alıyor. Makale 1992’de gerçekleştirilen ve tartışmalara yol açan bir toplu çıplak arama vakasına odaklanarak, rasyonel görünümlü bu kontrol teknolojisine nüfuz etmiş olan fantazmatik* yatırımları inceliyor. Bu makale fanteziye yönelik psikanalitik bir yaklaşımı Foucaultcu bir iktidar kuramı çerçevesinde kullanarak, çıplak aramaların, cinsiyetçi bir siyasal tahakküm biçimi olduğunu ve bu tahakküm biçiminin fantazmatik bir cinsel şiddet senaryosu tarafından yönlendirildiğini ve onun dahilinde sahnelendiğini iddia ediyor. Bu senaryoda eril bir siyasal yapı olarak hareket eden devletin iktidarı, tutukluların hem siyasal hem de cinsiyet kimliklerine kazınır. Bu makale rasyonel kontrol teknolojilerinin sağladığı fantazmatik desteğin, tahakkümün olumsal ve değişken karakterini açığa çıkardığını iddia ediyor.
Bu yazı, Türkiye’de boşanmış kadınlarla yapılan bir araştırmanın bulgularından hareketle, kadınların boşanma sonrası karşı karşıya kaldığı sorunları ele alıyor. Türkiye’deki refah rejiminin kamu, aile ve piyasadan oluşan üç bileşeninin boşanmış kadınlara karşı ayrımcı ve eşitsiz tutumu nasıl yeniden ürettiğini tartışıyor. Yazıda, mevcut refah rejiminin boşanmış kadınlara insanca bir yaşam sürmeleri için destek olmak bir yana, kadınlar arasında kategorik farklar yaratarak geçim sıkıntılarını derinleştirebildiği vurgulanıyor.
Ayşe Tükrükçü, 2007 genel seçimlerine İstanbul 2. bölgeden bağımsız aday olarak katıldı. Seçim sürecinde yürüttüğü politikayı, taşıdığı dövizlerde şöyle özetliyordu: “Eski Genelev Kadınıyım (Modern Köle), Tüm Hayatsız Kadınlar İçin, Tüm Ezilen, Hor Görülen Şiddet Mağduru Kadınlar İçin İstanbul Bağımsız Milletvekili Adayıyım”. Türkiye’de fuhuş, belirli dönemlerde feminist hareketin gündemine girmiş olmakla birlikte yeterince ele alınmış, hakkında ciddi anlamda siyaset üretilmiş bir konu değil. Ayşe Tükrükçü’nün, fuhuş sektöründe çalışan kadınlar lehine siyaset yapmaya ve yaşanan fiziksel, ekonomik ve duygusal şiddeti görünür kılmaya çalışması, bu nedenle çok önemli. Kendisiyle, kişisel deneyimlerinden yola çıkarak Türkiye’de fuhuş sektörü ve devletin bu sektördeki rolü üzerine konuştuk.
Devlet güçlerinin cinsel istismarına uğrayan kadınlara 10 yıldır ücretsiz hukuki yardım sunan ve kadınlarda hak arama bilincini geliştirmeyi amaçlayan Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Projesi, ülkemizde kadına yönelik şiddetin göz ardı edilen bir yönünü, devlet kaynaklı cinsel şiddeti görünür kılmaya ve tartışmaya açmaya devam ediyor. Proje’nin bu 10 yıllık zaman zarfındaki çalışmalarının bir dökümünü içeren Hepsi Gerçek: Devlet Kaynaklı Cinsel Şiddet isimli kitabı bu ay içinde yayınladı. Projenin kurucularından Av. Eren Keskin ile kitabın yayımlanması vesilesiyle, devlet kaynaklı cinsel şiddet teması çerçevesinde Türkiye hukuk sistemi, militarizm, Türkiye’de yakın dönemde gerçekleşen gelişmeler ışığında ifade özgürlüğü ve demokratikleşme önündeki zorlu engelleri ve olası açılım olanaklarını konuştuk.
Feminist Yaklaşımlar’ın talebini geri çevirmeyerek Ermeni kadınlar olarak deneyim ve düşüncelerini güncel değerlendirmeler eşliğinde dergi okurlarıyla paylaşmak üzere bir araya gelen Ermeni kadın arkadaşlarımıza ve buluşma için mekân sağlayan Aras Yayıncılık’a teşekkür ediyoruz. 13 Şubat 2007 tarihinde İstanbul’da gerçekleşen bu buluşmaya Arlet İncidüzen, Arusyak Koç, Besse Kabak, Helin Anahit, Jülyet Erkol, Kayuş Gavrilof, Maral Aktokmakyan, Narod Erkol, Takuhi Tovmasyan Zaman, Tamar Nalcı ve Feminist Yaklaşımlar’dan da Fahriye Dinçer ve Zeynep Kutluata katıldı.