Skip to main content
Tag

anlatı

Küçük Şeylerin Tanrısı’nda Sınırları Sorgulamak

Yazar: Sayı 20 | Haziran 2013 No Comments

Arundhati Roy’un Küçük Şeylerin Tanrısı adlı romanı egemenlik ilişkilerinin her türüne karşı radikal bir tavır sergiler. Her türden hiyerarşik yapılanmanın sınırlarını sorgulayarak tersyüz eden romanda; kast, sınıf, cinsiyet rolleri ve ırk hiyerarşisine kaynaklık eden sınırlara karşılık Roy, resmettiği sınır tanımaz karakterlerle, kronolojik anlatıya aykırı anlatı stratejisiyle ve sömürgecinin dili olan İngilizceyi norm dışı kullanmasıyla farklı bir alternatifi gündeme getirir. Her türlü ayrımın ortadan kalktığı bu yeni varoluş algısında, yalnızca insanlar arasındaki değil, insanla doğa arasındaki sınırlar da kaybolur. Roy büyük anlatılarda ses ve söz verilmeyen ezilenlerin dili olmayı hedefler bu romanda. Dünyayı insan dünyasının ezilenleri olan alt kastların, kadının, çocuğun gözünden görmekle kalmaz, dili olmayan doğanın da sesini duymaya çağırır okurunu. Bu makale, Küçük Şeylerin Tanrısı’nı; doğanın, ezilenler alanının en altındaki öğesi olduğunu, doğayla kadının ezilmelerinin eşzamanlılığını ve paralelliğini ve insanın doğaya tahakkümünün diğer tüm tahakküm biçimlerinin kaynağı olduğunu vurgulayan ekofeminist bir bakış açısıyla irdeleyerek, bunları romandaki izdüşüm ve örnekleriyle tartışmak amacını taşımaktadır.

Devamını Okuyun

Aşkın Tarihi: Nicole Krauss ile Anlatının Hafızasına Bir Yolculuk

Yazar: Sayı 14 | Haziran 2011 No Comments

Genç kuşak Amerikalı kadın yazarlar arasında önemli bir yere sahip olan Nicole Krauss, son on yıllık dönemde kazandığı başarılarla gerek akademik çevrelerin gerekse yayın dünyasının kısa sürede ilgisini çekmiş, farklı üslubu ve büyüleyici anlatımı ile Amerikan romancılığına yeni bir boyut kazandırmıştır. 2005 yılında yayımlanan ve Aşkın Tarihi adıyla Türkçeleştirilen The History of Love, yazarın ikinci ve en çok ses getiren romanıdır. Romanında hüznü ve mizahı, hayallerin kaybolmayan masumiyetini ve yaşananların beyhudeliğini, duyguların soylu metafiziğini ve gerçekle yüzleşmenin sıradanlığında yatan ironiyi ahenkle harmanlayan Krauss, kitap içinde kitap ve anlatı içinde kurduğu anlatılarla okuyucuyu geçmişe doğru gizemli bir yolculuğa çıkarır. Var olduğu sanılan bir tarihin ve var olanların ardındaki bir dizi rastlantısal gerçekliğin sorgulandığı bu serüvende yazar, sadece bir kitabın hayatını anlatmakla kalmaz, okuyucuyu anlatı ve yaşantının ayrılmaz doğası üzerine de düşünmeye zorlar.

Devamını Okuyun