Türkiye’de demokrasi kültürünün, seküler alanın ve farklı olana saygının gitgide daraldığı bu dönemde cinsiyetçi şiddetin de artışına tanık oluyoruz. Böylesi bir dönemde, şüphesiz en ağır darbeyi alan alanların başında kadın ve LGBTİ+ hakları geliyor. Şiddetin sıradanlaşması yeni değil elbet, kendine meşruiyet zemini bulması ise dönemin ruhuyla örtüşüyor. Giyim kuşamımız, oturup kalkışımız, yürüyüş biçimimiz, makyajımız ve de içtiğimiz sigara… her an herhangi bir erkeğin saldırısı için tahrik sebebi olabiliyor. Bu tahrik sebepleri hem toplumsal alanda hem de hukuk sistemi içinde kendine taraf bulabiliyor.
Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar’ın 33. sayısında sekülarizm tartışmasının en çok yaşandığı alanların başında gelen eğitim ve hukuk alanındaki gelişmelere dair tartışmalara yer veriyoruz. Bu sayımızda yer alan ilk yazıda Özlem Tunçel eğitim alanı üzerine bir tartışma açıyor. “AKP Dönemi Eğitim Politikalarına İlişkin Bir Örnek: Değerler Eğitimi” başlıklı yazısında son on beş yılda gerçekleşen birçok değişiklikten biri olan değerler eğitimini mercek altına alıyor. Yazı, eğitimdeki artan dincileşmenin önemli göstergelerinden birisi olan değerler eğitiminin tanımını, uygulanma biçimini ve hangi tür tartışmalar ekseninde ele alındığını inceliyor. “Laiklik, Feminizm ve Cinsiyetçilik Üzerine Serpil Sancar ile Söyleşi” ise laiklik ve sekülarizm karşıtı politikalar ile cinsiyetçilik arasındaki ilişkiyi tartışmaya açıyor. Söyleşide, sekülarizm ve laiklik terimlerinin Türkiye bağlamında/tarihselliğinde nasıl bir anlam ifade ettiği, Batı’daki tartışmaların seyrinin ne olduğu ve laiklik, sekülerizm ve feminizm üzerine bir tartışmanın niçin önemli olabileceği üzerinde duruluyor. “Kadın Haklarında ve Cinsel Suçlarda Kanun Değişiklikleri Üzerine Canan Arın ile Söyleşi” ise kadınlara, LGBTİ+’lara ve çocuklara yönelik şiddetin hukuki boyutunu ele alıyor. Söyleşide, yapılan hukuki değişikliklerin altında yatan sebeplerin neler olabileceği, bu değişikliklerin içinden geçtiğimiz şiddet iklimini nasıl etkilediği ve olası sonuçları değerlendiriliyor.
Bu sayıda yer alan bir diğer yazı Aslı Telseren’e ait. “11 Eylül 2001’in Hemen Ardından Yürütülen ‘Teröre Karşı Savaş’ bağlamında Toplumsal Cinsiyet ve Irk İlişkilerinin Yeniden İnşasına Bakış” isimli makale 11 Eylül sonrasında yürürlüğe sokulan “teröre karşı savaş” söylemini inceliyor. Söz konusu söylemin gerek Amerika Birleşik Devletleri’nde gerekse savaş sonrası yeniden yapılandırılan ülkelerde uygulanan neoliberal politikalarla ve de toplumsal cinsiyet ve ırk ilişkilerinin yeniden inşasında ne gibi etkileri olduğu inceleniyor.
Dergide yer alan son yazı ise Fahriye Dinçer’e ait. “Modernleşme Sürecinde Tiyatroda Kadın Kimliğinin Sorgulanması: Afife Jale Örneği” isimli makalede Müslüman Türk kimliğini gizlemeden sahneye çıkan ilk kadın oyuncu Afife Jale’nin sanat hayatı modern milli tiyatronun kurumsallaşma hamleleri bağlamında ele alınıyor. Afife Jale’nin sanat hayatı, aynı zamanda Cumhuriyet’in ilk yıllarında inşa edilmeye çalışılan tiyatrocu kadın kimliğinin niteliklerinin ve kadın özgürlüğünün sınırlarının görünür kılınmasına da katkıda bulunuyor.
İyi okumalar.