Yerel yönetimler 2005 yılında 5366 sayılı yasayla, önemli bir özerklik elde etti. Yerel yönetimlerin, merkezden özerkleşmesi, halkı yönetime katıp karar süreçlerine dahil ederek daha demokratik bir yapıya kavuşması özlemi içinde olan pek çoğumuz için bu yasanın sonuçları –belki de henüz çok farkında olmadığımız ölçüde- hayal kırıklığı taşıyor. Büyükşehir belediyeleri, artık “çöküntü” olarak tabir edilen yerleşim yerlerini dönüştürme, yeniden yapılandırma yetkisine sahip ki bu yetki, pek de “katılımcı demokrasi” örneği göstermiyor. Yasanın yürürlüğe girmesinden itibaren İstanbul başta olmak üzere, Ankara, Zonguldak ve İzmit’te “kentsel dönüşüm projeleri” hayata geçirilmeye başlandı. Çöküntü alanı olarak tanımlanan yerleşimlerde, çoğunluğu yoksul olan ev sahipleri ve kiracılar evlerinden edildiler. Direnenler, çeşitli yıldırma politikalarıyla “ikna edilmeye” çalışıldı. Keyfiyet ve kanunsuzluk içerisinde gerçekleştirilen, “çöküntü alanlarının sakinlerini projenin herhangi bir sürecine dahil etme gereği duymayan belediyeler “çok daha derin bir projenin” provasını yapıyorlar aslında. Şehirlerin stratejik, canlı ve kâr getirecek yerlerini varlıklı kesimin yaşam alanı haline getirmek, beyaz Türklerin “kültürel/etnik” Ötekilerini görünmez kılma stratejileri ile neoliberal değerlerin örtüştüğü söylemin tezahürü.
Kentsel dönüşüm alanlarının tamamında, evlerinden edilen gruplar içerisinde Çingeneler/Romanlar¹ büyük çoğunluğu oluşturuyor. Kentsel dönüşümün kamuoyu gündemine oturması da zaten Bizans döneminden beri Çingene/Roman yerleşimi olan Sulukule’de Sulukule Roman Derneği ve Sulukule Platformu tarafından, belediyeye ve kentsel dönüşüm piyasasından “rant elde etmeye çalışan” üçüncü şahıslara karşı bir direnişin örgütlenmesiyle mümkün oldu. İstanbul’da kentsel dönüşümün uygulanmaya başlandığı yerler Sulukule’yle sınırlı da değil, ne yazık ki… Küçükbakkalköy, Kâğıthane, Gaziosmanpaşa ve Kuştepe de “çöküntü” alanı olarak tanımlanıp yıkımların başladığı, yine büyük çoğunluğu Çingene/Roman olan mahalle sakinlerinin mağdur edildiği ve Sulukule kadar görünür hale gelmemiş diğer yerleşimler.
Feminist Yaklaşımlar olarak aylardır, Sulukule’de Sulukulelilerle birlikte kentsel dönüşüm projesinin uygulanma şekline ve yarattığı sonuçlara çeşitli kampanyalarla direniş gösteren Sulukule Platformu’ndan iki kadın aktivist Hacer Foggo ve Neşe Ozan’la görüştük. Yıkımlardan, Sulukule Platformu’nun yapısından, Türkiye genelinde Çingene/Romanların sorunlarından konuştuk. Sulukuleli kadınların iktidarın farklı şiddet biçimlerine dair yaşadıkları travmalar ve direniş biçimleri, yaşadıkları dönüşümler de konuşmamızın önemli noktaları arasındaydı. Bu verimli sohbetin ardından, Cihangir’den kalkıp Sulukule’ye vardığımızda acı, boğazımızda düğümlendi. Kahvede somurtkan ve çaresiz halde oturan erkekler, umursamaz neşelerini kaybetmiş çocuklar ve sessiz, çok sessiz kadınlar vardı bir önceki gün bir yıkımın daha vurduğu Sulukule’de.
Hacer ve Neşe, Sulukuleli kadınlar için yapılacak, yazılacak çok şey olduğunu; yıkımların bu gündemi biraz geride tuttuğunu anlattılar.