19. yy. Osmanlı İmparatorluğu'nda, Bulgar halkı içinde laik eğitim ve yayıncılığın gelişimi meselesi kadınların ve toplumsal rollerinin algılanmasında önemli bir değişiklik yaratmıştır. 19. yy. Bulgar gazete ve dergilerindeki "kadın sorunu" analizi, bu tartışmanın yerel parametreleri ile Güneydoğu Avrupa'daki daha geniş özgürleşme bağlamı arasında aşikâr bir ilişkiye işaret eder. Bulgar kadın okullarının ve kadın örgütlerinin yaygınlaşan ağı genellikle Bulgarlar arasında milliyetçi görüşün yaygınlaşması ile ilişkilendirilmistir; fakat milliyetçiliğin gerçekten kadın hareketini geliştirip geliştirmediği tartışma konusudur. Milliyetçilik daha çok, farklı kılıflara bürünen ataerkiyi tekrar gündeme sokmuştur. Üstelik, kadınların kamusal alandaki aktivizmi, ilk Bulgar kadın yazarların bağımsız konumlarının meşru görülmesini temin etmemiştir. En iyi durumda, bu kadınların öznelliğinin gelişimi bir Bulgar ulusu oluşturma hedefiyle ilişkilenmelerinden geçiyordu.
Bu yazıda, Türkiye’de Kürt sorununun çözümü ve barışın inşa edilme sürecinin toplumsal cinsiyete duyarlı hale getirilmesi gerektiği ve kadınların söz konusu sürecin aktif özneleri oldukları öne sürülmektedir. Milliyetçilik, militarizm ve bizzat savaşın kendisi cinsiyetlendirilmiş süreçlerdir. Dolayısıyla savaşa yol açan koşulların ortadan kaldırılması ve barışı inşasını mümkün kılacak süreçlerin hayata geçirilmesinin de toplumsal cinsiyete duyarlı olması gerekir. Milliyetçiliğin, militarizmin cinsiyetlendirilmiş süreçler olması sadece algı dünyalarıyla ya da kültürel süreçlerle sınırlı etkide bulunmaz; savaşın tahribatlarından kadınlarla erkeklerin farklı şekillerde etkilenmelerine de yol açar. Dolayısıyla savaşın etkilerinin cinsiyete göre de ayrıştırılması önem taşır. Öte yandan kadınların sürece özneler olarak katılmalarının tek gerekçesi savaşın tahribatının kadınlar açısından da saptanması ve bunları telafi edecek politika ve programların oluşturulması ile ilgili değildir. Barış, yeni ve farklı bir toplum tahayyülünü gerektiriyorsa, kadınların özneler olarak katılımı zorunludur. Kaldı ki kadınların devletle, milliyetçi kurgu ve projelerle, militarizmle ilişkilenme biçimleri erkeklerden farklıdır ve sürece farklı bir bakış açısı sunabilirler. Nitekim, ülkemizde de durum budur. Bugün kadınların barış sürecine eklemlenmeleri ulusal popüler düzlemde esas olarak annelik söylemi üzerinden yürütülüyor olsa da gerçekte 1990’lı yılların sonlarından bu yana yaklaşık on yıldır kadınlar yoğun bir şekilde bir araya gelmenin koşullarını yaratıyorlar. Bu buluşmalar önemli bir deneyimin birikmesine yol açtı.
Feminist Yaklaşımlar’ın talebini geri çevirmeyerek Ermeni kadınlar olarak deneyim ve düşüncelerini güncel değerlendirmeler eşliğinde dergi okurlarıyla paylaşmak üzere bir araya gelen Ermeni kadın arkadaşlarımıza ve buluşma için mekân sağlayan Aras Yayıncılık’a teşekkür ediyoruz. 13 Şubat 2007 tarihinde İstanbul’da gerçekleşen bu buluşmaya Arlet İncidüzen, Arusyak Koç, Besse Kabak, Helin Anahit, Jülyet Erkol, Kayuş Gavrilof, Maral Aktokmakyan, Narod Erkol, Takuhi Tovmasyan Zaman, Tamar Nalcı ve Feminist Yaklaşımlar’dan da Fahriye Dinçer ve Zeynep Kutluata katıldı.