Sözlü kültürün önemli bir parçasını oluşturan masallar ve mitlerin kuşaktan kuşağa aktarımında büyük payı bulunan kadınların, günümüze edebiyat kanonu olarak ulaşan yazılı kültürün neredeyse tümüyle dışında bırakılmaları, yüzyıllar boyunca sürecek olan eril bir geleneğin yerleşmesini ve sürekliliğini sağlamıştır.[1] Ancak yirminci yüzyılda feminist hareketin yükselmesi ile kadın yazarlar ve eleştirmenler, ataerkil bir edebiyat alanında söz hakları olmasını talep etmişlerdir. Bu amaçla yola çıkan kadın yazarların geçmişten günümüze egemen ideolojiyi taşıyan en eski anlatılardan olan masallar ve mitlerin yeniden yazımı konusundaki çabaları, kadın edebiyatında önemli bir yere sahiptir. Geleneksel masalları yeniden ele alan yirminci yüzyıl yazarları arasında en önemlilerinden birisi olan Angela Carter (1940-1992), kısa fakat üretken yaşamına sığdırdığı çok sayıda eseri arasında olan Kanlı Oda’da bazı klasik masalları yeniden yazmıştır. Kitap ile aynı adı taşıyan ilk öykü “Kanlı Oda”, Mavisakal efsanesini temel almaktadır. Mavisakal ile evlenen toy kız, itaat etmeyen meraklı kadın arketipini (Psyche, Pandora, Havva gibi) barındırması nedeniyle mizojinik anlatının temelini oluşturan bir yaklaşım ile okunsa da kadının erginlenmesine dair bir masal olarak da değerlendirilmektedir. Bu incelemede Angela Carter’ın “Kanlı Oda” adlı öyküsü, Lacan’ın benlik gelişimi, Laura Mulvey’in kadınların ataerkil sistem içinde sinemada nasıl temsil edildikleri üzerine geliştirdiği “Eril Nazar” ve Clarissa P. Estés’in Kurtlarla Koşan Kadınlar- Vahşi Kadın Arketipine Dair Mit ve Öyküler adlı kitabında Jung temelli bir yaklaşımla kullandığı “Kadının Erginlenmesi” kavramları üzerinden değerlendirilecektir.
Devamını Okuyun