Yazar bu makalesinde, kendisinin de kurucuları arasında olduğu Kalküta Sanved sivil toplum kurumunun şiddete maruz kalmış kadınların tekrardan toplumsal hayata katılabilmeleri, kendileri ve çevreleriyle sağlıklı ilişkiler kurabilmeleri için yaptığı çalışmalara odaklanıyor. Dans ve Hareket Terapisi yöntemiyle insan ticareti ve sistematik cinsel istismar yaşamış olan ve çoğunlukla Travma Sonrası Stres Bozukluğu yaşayan kadınların kendi özsaygılarını yeniden kazanma, yakınlarına ve çevrelerindeki diğer insanlara güvenebilme ve toplumsal hayatta huzurlu ve kendileriyle barışık bir şekilde var olabilme hedeflerine nasıl ulaşılabileceğini ve karşılaşılan zorlukları kendi tecrübelerinden ve gözlerimden de faydalanarak aktarıyor.
Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği'nden Nurgül Öztürk ile gerçekleştirdiğimiz bu söyleşide derneğin gençlik alanında başlattığı koruyucu-önleyici çalışmalardan biri olan "Ne Var Ne Yok?!" isimli projesi ve bu proje kapsamında eğitimin temel konularından biri olan eğitimde toplumsal cinsiyet konusunu tartıştık. Pilot çalışması 2016-2017 eğitim-öğretim döneminde İstanbul’da bulunan 7 farklı lisede gerçekleştirilen ve yaklaşık 3500 gence ulaşan proje ve gençlerin proje kapsamında ele aldıkları toplumsal cinsiyet, ayrımcılık, akran zorbalığı, sanal şiddet, güvenli ilişkiler, onay kavramı ve flört şiddeti konularındaki deneyimleri söyleşide ele alınmaktadır. Söyleşide eğitim müfredatında cinsel şiddet konusuna nasıl yer verilmesi gerektiği, okullarda gençlerle şiddetin farklı türlerine, güvenli ilişkilerin özelliklerine, onay kavramına ve sağlıklı kişisel sınırlara değinen çalışmalar yürütmenin önemi ve şiddet vakalarının önlenmesi için yapılabilecekler üzerinde durulmaktadır.
Ülkemizde cinsiyetçi şiddetin ve kadına yönelik erkek şiddetinin hız kesmeden arttığı bir toplumsal ortamda kadınlar, LGBTİ+'lar giydikleri kıyafetler, oturuş kalkış biçimleri nedeniyle park, toplu taşıma araçları, okul gibi gündelik hayatlarımızın geçtiği mekânlarda pervasız bir şiddetin hedefi haline geliyor. Çocuklara yönelik cinsel istismar haberlerine her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Bu cinsel şiddet iklimi yaygınlaşırken kadınları, çocukları ve LGBTİ+’ları ilgilendiren pek çok kanun maddesinde değişiklik yapılıyor. Bu hukuki düzenlemeler cinsel şiddeti geriletmek yerine daha da artıracağı tartışmalarıyla birlikte ilerliyor. Mor Çatı Kadın Sığınağı kurucularından avukat Canan Arın ile yaptığımız söyleşide cinsel suçlarda ve kadın hakları alanında yapılan kanun değişiklikleri ve bunların olası etkileri/sonuçları üzerine konuştuk.
Türkiye 'olağanüstü' bir dönemden geçerken toplumdaki şiddet ve tahammülsüzlüğün dozu gittikçe artıyor. Kadınların gündelik hayatının halihazırda bir parçası olan şiddet her geçen gün pervasızlaşıyor. Metrobüste, parkta, sokak ortasında tanıdığımız ya da tanımadığımız erkeklerin şiddetine sıklıkla maruz kalıyoruz. Neredeyse her gün çocuklara yönelik cinsel şiddet haberleri alıyoruz. Bunlar karşısında güçlendirilmesi gereken kadın ve çocuk hakları alanında elde edilen kazanımların tehlike altında olduğuna tanıklık ediyoruz. Dergimizin bu sayısında, kadın hakları alanında uzun yıllardır çalışma yürüten feminist avukat Hülya Gülbahar'la Türkiye'de kadın hakları mücadelesi, son yıllardaki yasal düzenlemeler ve yeni Türkiye'nin yeni kadınlık durumları üzerine konuştuk.
Geçen on yıl, cezaevlerini ortadan kaldırma taraftarı bir hareketin gelişimine tanık oldu. Aynı zamanda, şiddet karşıtı örgütlenmeler cezaevlerinin kaldırılması taraftarlarını cinsel şiddet meselesini ciddi biçimde ele almaya ve cezaevlerinin kaldırılması bağlamında bu meselenin üzerine gitmek için girişimler başlatmaya davet etti. Renkli, göçmen, queer, trans, yoksul ve ötekileştirilmiş diğer kadınların polis tarafından –korunmaktan ziyade- daha çok şiddete maruz bırakıldıkları yönündeki bilincin artmasından güç alan taban hareketinden gruplar ve dünyanın her yerinden aktivistler, 911’i[ii] aramak yerine toplumsal alternatifler örgütlüyorlar. Ne var ki, böylesi girişimler yeni değil. Tarih boyunca kadınlar kendi güvenliklerini ve sevdiklerinin güvenliğini sağlamak adına harekete geçip örgütlendi. Bu makale, hem geçmişten hem günümüzden kişiler arası şiddete karşı kadın topluluklarının özsavunma faaliyeti modellerini inceliyor; kadınların kendilerini, sevdiklerini ve çevrelerini korumayı başardığı bu yöntemleri keşfederek, devlet temelli asayişe ve cezaevlerine başvurmadan, güvenliğin ve sorumluluğun nasıl geliştirileceğine dönük güncel tartışmalara katkıda bulunmayı amaçlıyor.
Kadına yönelik şiddet kadınların, feministlerin ve kadın kurumlarının bu şiddeti görünür kılması sayesinde kamuoyunda tartışılır hâle geldi. Şiddeti sona erdirebilmek için pek çok çözüm önerisi de gündemde. Ağırlıklı olarak cezai uygulamalar üzerinden geliştirilen bu öneriler, şiddetin temelini oluşturan cinsiyetler arasındaki tahakküm sistemini, cinsiyetliği ve egemen erkekliği sorgulamaktan oldukça uzak. Esra Aşan’ın kaleme aldığı “Hadım ya da İdam Cezası Eril Şiddete Çözüm Olabilir mi?” yazısı hadım ve idam gibi ceza önerilerini ataerkil şiddet kültürü bağlamında tartışmaya açıyor.
Boğaziçi Üniversitesi Hrant Dink Anısına Konferans’ın bu yılki konuğu Angela Davis idi. Bu konferans vesilesi ile İstanbul’a gelen Angela Davis ile biz de feminizmler ve örgütlenme sorunları üzerine bir söyleşi yaptık. Feminizmin nasıl tanımlanabileceği, ABD özelinde feminizmin tarihi ve siyah feminizmin bu tarih içerisinde nasıl yer aldığı hakında konuştuk. Ayrıca, günümüz toplumsal hareketleri içinde feminist hareketin nerede konumlandığı ve daha önceki dönemlerle kıyaslandığında bu konumlanışın analizinin nasıl yapılabileceği konusunda bir tartışma yürüttük. Bu tartışmanın Türkiye’de yürüttüğümüz tartışmalara da katkı sunacağını düşünüyoruz.
Angela Davis, “Toplumsal Cinsiyet Cezaevi Sistemini Nasıl Yapılandırır?” başlıklı bu makalesinde, ABD’deki örnekleri üzerinden devlet cezalandırma sisteminin cinsiyetçi ve ırkçı pratiklerini tartışıyor. Cinsel şiddetin bu sistem içinde gizliden gizliye kurumsallaşmasını ve kurumsallaşmanın etkilerini anlatıyor. Cezaevi pratiklerine dair tarihselleştirilmiş bir çözümleme sağlayan bu çalışma, cezaevi-endüstri kompleksinin yaygınlaşmasının etkilerini ve bu etkilerin dikkate alınmasının önemini vurguluyor. Cezaevlerinde reformcu yaklaşımların şekilci bir eşitlik anlayışı ile işlediğinde nasıl daha baskıcı bir cezaevi ortamına yol açtığını gözler önüne sererken ceza pratiklerinin ırksal, sınıfsal ve toplumsal cinsiyet açısından ayrımcı sonuçlarını da yansıtıyor.
Devlet güçlerinin cinsel istismarına uğrayan kadınlara 10 yıldır ücretsiz hukuki yardım sunan ve kadınlarda hak arama bilincini geliştirmeyi amaçlayan Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Projesi, ülkemizde kadına yönelik şiddetin göz ardı edilen bir yönünü, devlet kaynaklı cinsel şiddeti görünür kılmaya ve tartışmaya açmaya devam ediyor. Proje’nin bu 10 yıllık zaman zarfındaki çalışmalarının bir dökümünü içeren Hepsi Gerçek: Devlet Kaynaklı Cinsel Şiddet isimli kitabı bu ay içinde yayınladı. Projenin kurucularından Av. Eren Keskin ile kitabın yayımlanması vesilesiyle, devlet kaynaklı cinsel şiddet teması çerçevesinde Türkiye hukuk sistemi, militarizm, Türkiye’de yakın dönemde gerçekleşen gelişmeler ışığında ifade özgürlüğü ve demokratikleşme önündeki zorlu engelleri ve olası açılım olanaklarını konuştuk.
Devlet güçlerinin cinsel istismarına uğrayan kadınlara 10 yıldır ücretsiz hukuki yardım sunan ve kadınlarda hak arama bilincini geliştirmeyi amaçlayan Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Projesi, ülkemizde kadına yönelik şiddetin göz ardı edilen bir yönünü, devlet kaynaklı cinsel şiddeti görünür kılmaya ve tartışmaya açmaya devam ediyor. Proje’nin bu 10 yıllık zaman zarfındaki çalışmalarının bir dökümünü içeren Hepsi Gerçek: Devlet Kaynaklı Cinsel Şiddet isimli kitabı bu ay içinde yayınladı. Projenin kurucularından Av. Eren Keskin ile kitabın yayımlanması vesilesiyle, devlet kaynaklı cinsel şiddet teması çerçevesinde Türkiye hukuk sistemi, militarizm, Türkiye’de yakın dönemde gerçekleşen gelişmeler ışığında ifade özgürlüğü ve demokratikleşme önündeki zorlu engelleri ve olası açılım olanaklarını konuştuk.