Skip to main content
Tag

barış

Balyoz Dediğin

Yazar: Sayı 10 | Şubat 2010 No Comments

En umulmadık ve katlanılmaz şeyler, insanın kafasına balyoz gibi iner. Ülkede Balyoz Operasyonu’nun başladığı sıralarda benim kafama balyoz gibi inen başka bir gelişme vardı. Pınar’ım, uyanıkken gördüğü bir kâbusu andıran ‘Mısır Çarşısı Davası’nın içine çekilmeye çalışılıyordu bir kez daha. On iki yıl ve iki beraat sonrası bir kez daha. Sayısız rapor “bomba değil, gaz kaçağı” demişken, Pınar bomba ya da gaz kaçağı olmasıyla bile ilgisi olmayacak bir yerde başına örülen bu komployu televizyon ekranlarında izlemişken bir kez daha.

Devamını Okuyun

Kadınların Gözünden Türkiye’de Demokratik Açılım Süreci

Yazar: Sayı 10 | Şubat 2010 No Comments

2009 yaz aylarında “Kürt açılımı” olarak başlayan süreç “milli birlik ve kardeşlik” projesine evrilirken ülkemizde barış ve demokrasi kültürüne son derece zıt gelişmeler yaşanmaya devam etti. Terörle mücadele bahanesiyle yürütülen operasyonlarda aralarında kadın hareketi aktivistlerinin de olduğu yüzlerce Kürt siyasetçi ve binlerce çocuk cezaevlerine gönderildi. Parti kapatma fiyaskolarına bir yenisi daha eklendi. Demokratik Toplum Partisi kapatılırken Kürt belediye çalışanları da kelepçelenerek tutuklular kervanına dahil edildi. Sokaklarda ise Kürtlere yönelik başlayan linç girişimleri Türk olmayan tüm kesimlere kolayca yönelinebileceğini gösterdi. “Analar ağlamasın” söylemiyle başlayan açılım süreci pek çok kadını mağdur etmeye devam etti.  Tüm bu gelişmelerden hareketle dergimizin bu sayısında “açılım” sürecini tartışmak üzere Demokratik Özgür Kadın Hareketi’nden Zehra İpek, feminist aktivist Nilgün Yurdalan ve akademisyen Büşra Ersanlı ile bir araya geldik. Feminist Yaklaşımlar adına  Esra Aşan ve Ayça Günaydın’ın katıldığı bu toplantıda “açılım” sürecinde kadınlar üzerinden kurulan söylemleri değerlendirmeye çalışmanın yanı sıra barış mücadelesinde kadınlar olarak neler yaptığımızı ve önümüzdeki süreçte neler yapabileceğimizi ele almaya çalıştık. 

Devamını Okuyun

Çözüm Sürecine Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden Bakmak

Yazar: Sayı 09 | Ekim 2009 No Comments

Bu yazıda, Türkiye’de Kürt sorununun çözümü ve barışın inşa edilme sürecinin toplumsal cinsiyete duyarlı hale getirilmesi gerektiği ve kadınların söz konusu sürecin aktif özneleri oldukları öne sürülmektedir. Milliyetçilik, militarizm ve bizzat savaşın kendisi cinsiyetlendirilmiş süreçlerdir. Dolayısıyla savaşa yol açan koşulların ortadan kaldırılması ve barışı inşasını mümkün kılacak süreçlerin hayata geçirilmesinin de toplumsal cinsiyete duyarlı olması gerekir. Milliyetçiliğin, militarizmin cinsiyetlendirilmiş süreçler olması sadece algı dünyalarıyla ya da kültürel süreçlerle sınırlı etkide bulunmaz; savaşın tahribatlarından kadınlarla erkeklerin farklı şekillerde etkilenmelerine de yol açar. Dolayısıyla savaşın etkilerinin cinsiyete göre de ayrıştırılması önem taşır. Öte yandan kadınların sürece özneler olarak katılmalarının tek gerekçesi savaşın tahribatının kadınlar açısından da saptanması ve bunları telafi edecek politika ve programların oluşturulması ile ilgili değildir. Barış, yeni ve farklı bir toplum tahayyülünü gerektiriyorsa, kadınların özneler olarak katılımı zorunludur. Kaldı ki kadınların devletle, milliyetçi kurgu ve projelerle, militarizmle ilişkilenme biçimleri erkeklerden farklıdır ve sürece farklı bir bakış açısı sunabilirler. Nitekim, ülkemizde de durum budur. Bugün kadınların barış sürecine eklemlenmeleri ulusal popüler düzlemde esas olarak annelik söylemi üzerinden yürütülüyor olsa da gerçekte 1990’lı yılların sonlarından bu yana yaklaşık on yıldır kadınlar yoğun bir şekilde bir araya gelmenin koşullarını yaratıyorlar. Bu buluşmalar önemli bir deneyimin birikmesine yol açtı. 

Devamını Okuyun

Toplumsal Barış ve Kürtçe Dil Eğitimi Üzerine

Yazar: Sayı 09 | Ekim 2009 No Comments

Kadınların dilsizleştirilmeleri ve toplumsal değişim adına üzerlerinde uygulanan eğitim politikaları anadil sorununun aynı zamanda bir kadın sorunu olduğunu da gözler önüne seriyor. Değişmesi beklenen Kürtler mi, yoksa kamusal alanın vatandaşların ihtiyacına göre yeniden şekillenmesi mi gerekiyor? İstanbul Kürt Enstitüsü’nde Kürtçe eğitmenliği yapan ve aynı zamanda Bilgi Üniversitesi’nde seçmeli Kürtçe dil dersi veren Ronayi Önen ile Kürtçe dil eğitimi, anadilde eğitim, resmi dil politikasının kadınların yaşantısına etkileri ve toplumsal barışın inşasında ötekinin dilini öğrenmenin nasıl bir anlam ifade ettiği üzerine konuştuk. Ronayi, Kürtçe dil eğitimi vermenin okuma-yazma eğitimi vermekten öte, bir halkın kendi diliyle barışması gibi toplumsal bir gerçekliğe hizmet ettiğini kendi deneyimlerinden yola çıkarak aktarıyor ve ekliyor: Birbirimizi anlamamız için birbirimizin dilini konuşuyor olmamız gerekir.  

Devamını Okuyun

Türkiye’de Demokratik Açılım ve Anadil Tartışmaları Üzerine

Yazar: Sayı 09 | Ekim 2009 No Comments

Son dönemde kamuoyunda gündeme gelen demokratik açılım tartışmalarıyla birlikte anadilde eğitim hakkı üzerine de yeniden konuşulur oldu. Türkiye’nin çokdilli ve çokkimlikli yapısının tanınması ve dilin önündeki engellerin kaldırılması, demokratik ve barışçıl bir sürece katkı sunması açısından bu tartışmalar oldukça önemli. Dergimizin bu sayısında Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölüm Başkanı Füsun Üstel ile Türkiye’de anadilde eğitim tartışmaları, dünyada çokdilli eğitim konusunda geliştirilen yöntem ve politikalar ve Türkiye’deki farklı dillerin tanınmasının ve kullanımının önündeki engellerin kaldırılmasının toplumsal anlamda karşılığı üzerine konuştuk. Füsun Üstel, dil haklarının kültürel bellekle de ilgili bir hak olduğunu ve dil hakkına sahip çıkmanın kültürel belleğe, kültürel kimliğe sahip çıkmak anlamına geldiğini söylüyor ve Türkiye’de başta dil hakları olmak üzere kültürel hakların tanınması, “sorun”un normalleşmesini, “sorun” olmaktan çıkmasını sağlayacaktır diye belirtiyor.

Devamını Okuyun

Orduya Ebeveynlik Yapmak: Rızaya Çağrı

Yazar: Sayı 05 | Haziran 2008 No Comments

İsrailli barış aktivisti Rela Mazali, bir feminist ve asker annesi olarak kendi deneyimlerinden yola çıkarak yazdığı bu makalede, İsrail’in militarize devlet ve toplum yapısının, ordu eylemlerinden doğrudan zarar gören asker ebeveynlerini ordu ve devletle nasıl işbirliği yapmaya yönlendirdiğini anlatıyor. Asker ebeveynlerinin, çocuklarının zorunlu askerlik hizmeti süresince yaşadıkları korku, ebeveynlerin askerlere zarar geleceği endişesiyle işgal politikalarına ses çıkarmalarını engelliyor. Bir yandan da İsrailliler, ülkelerinin sürekli güvenlik tehdidi altında olduğunu iddia eden egemen söyleme karşı çıktıklarında, kendilerini klandan dışlanmış ve toplumun güvenliğine zarar vermiş hissettikleri için, sessizliği ve işbirliğini tercih ediyor. Rela Mazali, barış hareketine mensup muhalif ebeveynlerin bile söz konusu olan kendi çocukları olunca, bu işbirliğine dahil olduklarını ve ortaya çıkan çelişkiyi anlatıyor. Türkçe çeviri için yazdığı önsözde ise yazar, İsrail’de vicdani ret hareketinin son on yılda gösterdiği gelişimi ve ordunun mutlak kabul edilen varlığının daha geniş bir kesim tarafından sorgulanmaya başlandığını anlatırken, İsrailli feministlerin militarizm karşıtı faaliyetlerine de değiniyor. 

Devamını Okuyun

“Barış Kadını” Feminist Bir Yorum*

Yazar: Sayı 05 | Haziran 2008 No Comments

Sara Ruddick, “Barış Kadını: Feminist bir Yorum” başlıklı makalesinde üç farklı kadın figürüne atıfta bulunarak barış kadınına dair bir çerçeve sunmaktadır: Acının temsilcileri –gözü yaşlı anneler- mater dolorosa, savaşa ve savaş politikalarına dair mesafeli duruşlarıyla dış göz pozisyonundaki kadınlar ve uzlaştırıcılar. Bu üç kimlik, Sara’nın hayalini kurduğu barış kadını kimliğini inşa ederken değerlendirdiği, ortaklıkları ve farklılıklarıyla beraber sorguladığı kadın figürleridir. Barış kadını, hayalini kurduğu barış ortamını inşa etmek için her türlü mücadele yollarını denemekte ısrarcıdır ve bu anlamda en temel görevi savaşma pratiğinin kendisini sorgulamak olacaktır. Sara’nın sözleriyle: “Kadınların kendileri ve onların kızları, savaşın birebir hedefidir: Onlar tecavüzün, cinsel aşağılamanın, kökten bir şekilde toplumsal yerinden edilmenin, kalıcı sakatlanmaların ve cinayetin kurbanlarıdır.” Bu anlamda anne, eş, sevgili ve haz nesnesi olarak savaşa her anlamda destek vermesi beklenen kadınların var olan eril yapıya karşı çıkışları ve kendilerine atfedilen “kadınlık” rollerini sorgulamaları feminist bir görev olarak tanımlanacaktır. 

Devamını Okuyun

“Her Şeye Rağmen”

Yazar: Sayı 05 | Haziran 2008 No Comments

Handan Coşkun “Her Şeye Rağmen Umut” başlıklı denemesinde, kişisel deneyiminden yola çıkarak, güncel siyasi olaylar ile militarizm ve savaşa ilişkin görüşlerini dile getiriyor. Kadınların, baskı, savaş ve militarizm koşullarında güçlü bir duruş sergilemesi gerektiğini söyleyen Handan Coşkun, her şeye rağmen umut taşımanın önemli olduğunun altını çiziyor.

Devamını Okuyun

Anneliğe Özgü Düşünme Biçimi ve Savaş Politikaları

Yazar: Sayı 05 | Haziran 2008 No Comments

Nancy Scheper-Hughes, oğullarını gurur ve neşe içinde savaşa gönderenannelerden hareketle şu sorunun cevabını arıyor: "Doğuranların ‘doğaları gereği’ öldürmeyi ve savaşı daha az destekleyeceğini savunan anlayışa ne oldu?" Bu makale bize, bu anlayışın gerçekle örtüşmediğini çok sayıda örneğe dayanarak ispat ediyor. Brezilya’nın yoksul gecekondu bölgelerinde anneler, sık yaşanan çocuk ölümleri karşısında kendilerini kaçınılmaz ve anlamlı ölüme inandırarak kaderlerine uyum sağlıyor; böylece tekrar doğurmak ve yetiştirmek için gereken umudu kazanıyorlar. Annelik pratikleri, "kabul edilebilir ölüm" fikri sayesinde militer düşünceye mükemmel biçimde hizmet ediyor. Şili’de Santiago Anneleri, orduya darbe yapması için cesaret verirken; Arjantin’in Plaza de Mayo Anneleri -artık Büyükanneleri oldular- ordunun ‘kirli savaş’ına karşı çıktılar. Anneliğe özgü düşünme biçimi, her iki yöne de kolaylıkla kanalize edilebiliyor: barışı korumak veya savaşı desteklemek. Önemli olan bunlardan hangisinin tercih edildiği. 

Devamını Okuyun