Kadınların dilsizleştirilmeleri ve toplumsal değişim adına üzerlerinde uygulanan eğitim politikaları anadil sorununun aynı zamanda bir kadın sorunu olduğunu da gözler önüne seriyor. Değişmesi beklenen Kürtler mi, yoksa kamusal alanın vatandaşların ihtiyacına göre yeniden şekillenmesi mi gerekiyor? İstanbul Kürt Enstitüsü’nde Kürtçe eğitmenliği yapan ve aynı zamanda Bilgi Üniversitesi’nde seçmeli Kürtçe dil dersi veren Ronayi Önen ile Kürtçe dil eğitimi, anadilde eğitim, resmi dil politikasının kadınların yaşantısına etkileri ve toplumsal barışın inşasında ötekinin dilini öğrenmenin nasıl bir anlam ifade ettiği üzerine konuştuk. Ronayi, Kürtçe dil eğitimi vermenin okuma-yazma eğitimi vermekten öte, bir halkın kendi diliyle barışması gibi toplumsal bir gerçekliğe hizmet ettiğini kendi deneyimlerinden yola çıkarak aktarıyor ve ekliyor: Birbirimizi anlamamız için birbirimizin dilini konuşuyor olmamız gerekir.
Son dönemde kamuoyunda gündeme gelen demokratik açılım tartışmalarıyla birlikte anadilde eğitim hakkı üzerine de yeniden konuşulur oldu. Türkiye’nin çokdilli ve çokkimlikli yapısının tanınması ve dilin önündeki engellerin kaldırılması, demokratik ve barışçıl bir sürece katkı sunması açısından bu tartışmalar oldukça önemli. Dergimizin bu sayısında Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölüm Başkanı Füsun Üstel ile Türkiye’de anadilde eğitim tartışmaları, dünyada çokdilli eğitim konusunda geliştirilen yöntem ve politikalar ve Türkiye’deki farklı dillerin tanınmasının ve kullanımının önündeki engellerin kaldırılmasının toplumsal anlamda karşılığı üzerine konuştuk. Füsun Üstel, dil haklarının kültürel bellekle de ilgili bir hak olduğunu ve dil hakkına sahip çıkmanın kültürel belleğe, kültürel kimliğe sahip çıkmak anlamına geldiğini söylüyor ve Türkiye’de başta dil hakları olmak üzere kültürel hakların tanınması, “sorun”un normalleşmesini, “sorun” olmaktan çıkmasını sağlayacaktır diye belirtiyor.