Toplumsal cinsiyet karşıtlığı ve bu karşıtlık etrafında örgütlenen hareketler on yıldan fazla süredir kamusal alanda görünür olmaya başladı ve gelinen noktada, özellikle otoriter muhafazakâr iktidarların kurulduğu ya da güçlü olduğu Macaristan, Polonya, Türkiye, Brezilya, Rusya, ABD, İtalya gibi ülkelerde ve yakın zamanda yapılan seçimlerle aşırı sağın iktidara geldiği Hollanda ve Arjantin’de cinsiyet politikalarını belirlemeye başladı. Bu hareketler kürtaj karşıtlığı, LGBTQ+ karşıtlığı, kadınların boşanma koşullarının zorlaştırılması, doğum kontrol yöntemlerinin kısıtlanarak kadınların cinsellik ve üreme haklarının sınırlandırılması, eğitimin heteroseksist ataerkil değerleri merkeze alarak yeniden kurgulanması gibi gündemlerle siyaset yapıyorlar. Bu politikalara karşı farklı coğrafyalarda farklı feminist stratejiler gündeme geliyor.
Biz de bu sayımızda toplumsal cinsiyet karşıtlığını analiz eden yazılara ve bu politikalara karşı ortaya çıkan feminist hareketlere ve stratejilere odaklandık. Joan Wallach Scott’un “Toplumsal Cinsiyet Karşıtı Tepki” başlıklı makalesi toplumsal cinsiyet karşıtlığının ideolojik temellerine ilişkin bir analiz sunarken, aynı zamanda da bu tepkinin psişik ve siyasi çekiciliğinin kaynaklarını sorguluyor. Scott makalesinde önce akademideki toplumsal cinsiyet çalışmaları alanlarına dönük saldırıları üniversitelerin neoliberalleşme süreci ile ilişkilendirerek inceliyor. Ardından toplumsal cinsiyet karşıtı tepki bağlamında çekirdek ailenin nasıl ön plana çıkarıldığına dikkat çekiyor. Son olarak, toplumsal cinsiyetin sabitlenemezliğini, değişkenliğini ileri süren feminist perspektifin doğal ve hegemonik kabul edilen erkekliğe nasıl tehdit oluşturduğunu anlatıyor.
Agnieszka Graff ve Elżbieta Korolczuk “Toplumsal Cinsiyet Karşıtı Hareketlerle Mücadele: Popülist Bir Feminizme Doğru mu Gidiyoruz?” başlıklı makalelerinde Polonya’daki Siyah Protestolar’ı merkeze alarak Polonya’daki feminist mücadelelere dair bir analiz sunuyorlar. Yazarlar, bu protestoların ortaya çıkışını, kadınların üreme haklarına ve kürtaj haklarına karşı yapılan saldırılara nasıl yanıtlar oluşturulduğunu, bu süreçte kadın hareketinin Polonya’da nasıl kitleselleştiğini ve popülist bir harekete dönüştüğünü anlatıyorlar. Arjantin, İspanya ve ABD’de de benzer gelişmeler olduğunu belirterek, sağ popülizme bir alternatif olarak kadınların öncülüğünde feminist popülist hareketlerin ortaya çıktığını iddia ediyorlar.
Esra Aşan ve Özlem Aslan’ın Deniz Kandiyoti ile yaptığı “Günümüzde Cinsiyetçilik ve Demokrasi Krizi Üzerine” başlıklı söyleşide, cinsiyet eşitliği karşıtı hareketlerin ve toplumsal cinsiyet merkezli çatışmanın tarihsel arka planına değiniliyor. Deniz Kandiyoti, toplumsal cinsiyet karşıtlığının bir rejim krizine işaret ettiğini savunuyor ve popülist sağ siyasetçilerin kültürel kutuplaşmalar aracılığıyla bu krizi işlevlendirdiğini anlatıyor. Cinsiyet eşitliği karşıtlığını “eril restorasyon” kavramı üzerinden tartışmaya açıyor.
Jenny Gunnarsson Payne ve Sofie Tornhill, “Düşmanın Düşmanı: Neoliberal Sahiplenilme ve Toplumsal Cinsiyet Karşıtı Muhafazakârlığın Yol Ayrımında Feminizm” başlıklı makalelerinde, feminist ve queer siyasetin, cinsiyet eşitliğini ve çeşitliliğini araçsallaştıran neoliberal kurumlar ile toplumsal cinsiyet karşıtı muhafazakâr hareketler arasında kaldığı tespitini yapıyorlar. Milliyetçi aşırı muhafazakâr hareketlerin, neoliberal hegemonyaya ve siyasi ve ekonomik elitlere giderek daha fazla meydan okuduğu bir dönemde, özellikle, toplumsal cinsiyet karşıtı retoriğin kurumsal güç eleştirisiyle nasıl desteklendiğini anlayabilmek için solda ilerici hareketlere ihtiyaç olduğunu vurguluyorlar. Kanada merkezli web portalı LifeSite‘a dair analizleriyle toplumsal cinsiyet karşıtı hareketlerin ideolojisini, piyasa kapitalizmi ve şirket iktidarına yaklaşımları üzerinden değerlendiriyorlar.
Ayça Günaydın, “Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Karşıtlığı” yazısında, toplumsal cinsiyet eşitliğine ve LGBTQ+ haklarına karşı özellikle muhafazakâr sağ kesimlerden yükselen tepkilerin eğitim sahasındaki yansımalarına değiniyor. Farklı ülke örnekleri üzerine yapılan çalışmaları derlediği bu yazısında, bu tepkilerin birçok ülkede toplumsal cinsiyet çalışmaları bölümlerinin meşruiyetinin sorgulanmasına sebep olmasının yanı sıra genel anlamda eğitim müfredatında ve ders materyallerinde toplumsal cinsiyet kavramının varlığını nasıl tartışmalı hale getirdiğini gösteriyor. Bu gelişmelerin yükseköğretimdeki etkilerine, eğitimciler üzerinde yarattığı baskıya, müfredata ve çeşitli eğitim materyallerine dair ortaya koyduğu tartışmalara odaklanıyor.
Dergide son olarak Zeynep Gönen’in “bell hooks’un Işığında Öğretmek” başlıklı makalesi yer alıyor. Feminist Yaklaşımlar’ın önceki sayılarında da bell hooks’un eğitim konulu yazılarının çevirilerine ve kendisini andığımız bir yazıya yer vermiştik. Bu yazıda Zeynep Gönen, eğitim sisteminin her yönüyle aşındırıldığı ve baskı altına alındığı, öğretme işinin giderek değersizleştirildiği günümüzde eğitimciler için ufuk açıcı olacak olan bell hooks’un “katılımcı pedagoji” kavramını ele alıyor. Yazar, bell hooks’un daha çok üniversite eğitimine odaklanan eğitim konulu metinlerinin sunduğu perspektifin eğitimin her aşaması için aydınlatıcı bir nitelik taşıdığını savunuyor.
2023 boyunca, bu sayının dosya konusu olan “Toplumsal Cinsiyet Karşıtlığı ve Feminist Mücadele Deneyimleri” başlığıyla bir seminer dizisi düzenledik ve okurlarımızı, dergimizde çevirilerini yayımladığımız yazarlarla buluşturduk. Friedrich-Ebert-Stiftung’un desteğiyle gerçekleşen çevrimiçi seminer dizisine Joan Wallach Scott “Toplumsal Cinsiyet Karşıtlığı”, Jenny Gunnarsson Payne ile Sofie Tornhill “Neoliberalizm, Toplumsal Cinsiyet Karşıtı Politikalar ve Feminist Stratejiler” ve son olarak Elżbieta Korolczuk “Toplumsal Cinsiyet ve Popülist Moment, Toplumsal Cinsiyet Karşıtı Hareketler ve Feminist Direniş” başlıklı konuşmalarıyla katıldı. Bu etkinliklerin kayıtlarına Youtube kanalımızdan (https://www.youtube.com/@feministyaklasimlar) ulaşabilirsiniz. Friedrich-Ebert-Stiftung’a yeni sayımızın çıkması için verdiği destek için ayrıca teşekkür ederiz.
Bu sayımızı yayımladığımız günlerde insanlık tarihinin en yıkıcı olaylarından biri olarak kaydedilecek olan Gazze saldırıları yaşanıyor. On yıllardır devam eden savaş, Hamas’ın İsrail’e saldırısı ve ardından Gazze’nin haftalardır süren saldırılarıyla yeni bir evreye taşındı. Çoğu çocuk binlerce sivil doğrudan saldırıların hedefi oldu, hayatlarını kaybetti, hayatta kalanlar ise yerlerinden edildi. Ukrayna’da, Ermenistan’da, Azerbaycan’da ve Suriye’de devam eden savaşlar, sivil hayatlar üzerindeki etkileriyle de birlikte, farklı yoğunluklarda devam ediyor. Diğer taraftan dünyanın birçok yerinde insanlar barış talebiyle, ateşkes talebiyle eylemler düzenliyorlar, İsrail’in Gazze’de uyguladığı işgale ve soykırıma karşı seslerini yükseltiyorlar. Biz de sesimizi barış çağrılarına katıyor ve “Kadınlar Barış İstiyor!” diyoruz.