Türkiye 'olağanüstü' bir dönemden geçerken toplumdaki şiddet ve tahammülsüzlüğün dozu gittikçe artıyor. Kadınların gündelik hayatının halihazırda bir parçası olan şiddet her geçen gün pervasızlaşıyor. Metrobüste, parkta, sokak ortasında tanıdığımız ya da tanımadığımız erkeklerin şiddetine sıklıkla maruz kalıyoruz. Neredeyse her gün çocuklara yönelik cinsel şiddet haberleri alıyoruz. Bunlar karşısında güçlendirilmesi gereken kadın ve çocuk hakları alanında elde edilen kazanımların tehlike altında olduğuna tanıklık ediyoruz. Dergimizin bu sayısında, kadın hakları alanında uzun yıllardır çalışma yürüten feminist avukat Hülya Gülbahar'la Türkiye'de kadın hakları mücadelesi, son yıllardaki yasal düzenlemeler ve yeni Türkiye'nin yeni kadınlık durumları üzerine konuştuk.
1982 Anayasası’nın bazı maddelerinde yapılmak istenen değişiklikleri kapsayan 17. paket tartışmaları, 2010 Mart ayı sonlarında hız kazanmaya başladı. Anayasa değişikliği konusunda sert kutuplaşmaların yaşandığı bir dönemde; Anayasa yapım sürecinin nasıl olması gerektiği, bu değişiklik paketinin kadınlar açısından ne gibi sonuçlar doğuracağı ve dünyadaki Anayasa yapım örneklerini Anayasa Kadın Platformu’ndan Av. Hülya Gülbahar ile konuştuk. Hülya Gülbahar, anayasaların toplumun çoğunluğu tarafından anlaşılmış, kabullenilmiş, akılcı, ileriyi gören kurallar getirmesi gerektiğine, Anayasa yapmanın doğasında uzlaşma ve mutabakat olduğuna, Güney Afrika, İspanya, Brezilya, Finlandiya gibi dünyanın birçok ülkesinde yeni anayasa yapım süreçlerinin uzun yıllar süren tartışmalarla sonuçlandırıldığına ilişkin örnekler sunuyor.
Türkiye’de kadın hareketinin yıllardır verdiği mücadelelere karşın ancak ve kısmen AB süreciyle görünürlük kazanan kadın hakları alanında son yıllarda önemli birtakım değişiklikler gündeme geldi. Fakat bugüne kadar yasal değişikliklerin kadınların hayatlarını olumlu veya olumsuz anlamda dönüştürücü potansiyeli, gerek anaakım medya gerekse de yasa koyucular tarafından yeterince gündeme getirilmedi ve böylece kamuoyunun nazarından sakınıldı. Oysaki, kadınlar olarak hayatlarımızın bir döneminde karşı karşıya kalabileceğimiz ayrımcı ve/veya şiddet içeren tutum ve pratiklerle mücadele edebilmek için haklarımızı ve yükümlülüklerimizi bilmemiz ve hukuku kendi lehimize kullanmanın yollarını araştırmamız gerekiyor. Çünkü bir egemenlik aracı olan hukuk, sadece hukukçulara terk edilemeyecek bir mücadele alanı. İşte tam da bu nedenle, kadın hakları alanında özellikle son dönemde gerçekleştirilen yasal düzenlemeleri ele alarak bu alanda yıllardır mücadele veren feministlerden Avukat Hülya Gülbahar ile 4320 sayılı Ailenin Korunması Hakkında Kanun, Medeni Kanun ve Türk Ceza Kanunu değişiklikleri üzerine konuştuk.
Türkiye’de kadın hareketinin yıllardır verdiği mücadelelere karşın ancak ve kısmen AB süreciyle görünürlük kazanan kadın hakları alanında son yıllarda önemli birtakım değişiklikler gündeme geldi. Fakat bugüne kadar yasal değişikliklerin kadınların hayatlarını olumlu veya olumsuz anlamda dönüştürücü potansiyeli, gerek anaakım medya gerekse de yasa koyucular tarafından yeterince gündeme getirilmedi ve böylece kamuoyunun nazarından sakınıldı. Oysaki, kadınlar olarak hayatlarımızın bir döneminde karşı karşıya kalabileceğimiz ayrımcı ve/veya şiddet içeren tutum ve pratiklerle mücadele edebilmek için haklarımızı ve yükümlülüklerimizi bilmemiz ve hukuku kendi lehimize kullanmanın yollarını araştırmamız gerekiyor. Çünkü bir egemenlik aracı olan hukuk, sadece hukukçulara terk edilemeyecek bir mücadele alanı. İşte tam da bu nedenle, kadın hakları alanında özellikle son dönemde gerçekleştirilen yasal düzenlemeleri ele alarak bu alanda yıllardır mücadele veren feministlerden Avukat Hülya Gülbahar ile 4320 sayılı Ailenin Korunması Hakkında Kanun, Medeni Kanun ve Türk Ceza Kanunu değişiklikleri üzerine konuştuk.